Sekizinci yılına giren Suriye krizinde son dönemde yaşanan gelişmeler gerçekten baş döndüren cinsten. Hem küresel hem bölgesel aktörlerin Suriye’nin geleceğinde var olma mücadelesi amansız bir şekilde devam ediyor. Yürütülen vekâlet savaşında asil aktörlerin sahada daha çok görünür hale gelmeleri, müttefikler arasında yaşanan güven bunalımı sonrası devreye giren taktik...
Medine’de gülleri var. Ne de güzel illeri var. Odur gönüllerdeki yar. Sevdalıyım Can Ahmet’e Sevdalıyım Muhammed’e.
Nasreddin Hoca hikâyeleri, kadim kültürün taşıdığı eşsiz değerlerdir. “Zaman öldürmek için” ağza çerez diye alınmaz. Herkesin kolayca anlayabileceği derin imalar taşır. İnsanı insana anlatan bir ayna olarak kalpten kalbe dolaşır.
Yüce dağların ardından, Gel seherde, gel seherde, Râsulullah’ın yurdundan, Gel seherde, gel seherde.
Allah (c.c.) vakti öyle bir şekilde tanzim etmiştir ki, bunun bir zahiri ciheti, bir de batını ciheti bulunmaktadır.
Her müslüman olanın birbirlerine karşı Canı, malı, namusu haramdır, kes savaşı!
“Ben el çektim safâ-yı hâtır u ârâm-ı cânımdan Safâ âteş, cefâ âteş, firâr âteş, karâr âteş” (Dîvân-ı Es’ad)
Es’ad Efendi’nin (ks) Mektubât’ın sekizinci mektubunda, yaşadığı dönemde 1908’de entellektüeller arasında İslam’ı ve Müslümanları inciten aktüel bir tartışmaya müdahil olduğu görülür. Konu: Batı, batılılaşma ve Müslümanların geri kalması sebepleri üzerinedir.
Ben, etrafı üzüm bağları ve zeytin ağaçlarıyla çevrili bereket diyârı, Kudüs’üm. Filistin’in can damarıyım. Kendime böyle deyişimi çok görme. Çünkü Mescid-i Aksâ’m ile yükselişin, vuslatın, mîrâcın kapısıyım. Şimdi mâdem ki geldin, bende ve beni çevreleyen her yerde, yükselmenin sırrını seyret! Memleketine gittiğinde de herkese bildir: Ben, mahşerde dirilme alanıyım.
Gönlü yorgun olur sohbeti güzel, Hayır berekettir, ezelden ezel, Makamı rütbesi, her şeyden özel, Misafiri hoş karşıla memnun et.