Kurban ve Takvâ Bilinci

Kurban kelimesi sözlük olarak yaklaşmak ve Allah Teâlâ’ya yakınlaşmaya vesile kılınan şey demektir.

Kurban kelimesi sözlük olarak yaklaşmak ve Allah Teâlâ’ya yakınlaşmaya vesile kılınan şey demektir. Yaygın kullanımda/örfte ‘hak yolunda boğazlanan kurbanın’ adı olarak kullanılmaktadır.1 Terim anlamı ise, Kurban Bayramı günlerinde Allah Teâlâ’ya yaklaşmak ve O’nun rızasını kazanmak amacıyla belirli şartları taşıyan ve usulü dairesince kesilen hayvana verilen addır.2 Daha genel anlamda “kurban”, Allah’a yaklaşmak için kesilen hayvan, verilen sadaka ve benzer şeyler için de zikredilmiştir.3
Kurban meselesi, çokça anlatılan konulardan birisi olmasına rağmen yine de tekrar etmekte yarar vardır. Bu çerçevede yazımızda kurban kesmenin amaçları ve meşru kılınmasındaki hikmetleri, Kur’an’ın bütünlüğü içerisinde anlatılacaktır. Kurbanı niçin meşru kılınmıştır? Amaçları nelerdir? Bu sorumluluğu yerine getirmenin bireye, topluma katkısı nedir ve bu ibadeti yaparken hangi hususların öne çıkarılması gerekir? gibi sorulara cevap bulmaya gayret edilecektir. Bu sorulara özet olarak şu cevaplar verilebilir:
1- Kurbiyet/Allah’a Yakınlık
Kurban kelimesi, daha geniş anlam örgüsü içerisinde değerlendirildiğinde yukarıda zikredildiği gibi Allah’a yaklaşmak için kesilen hayvanı, verilen sadaka ve benzer şeyleri de içine almaktadır. Buna göre “kurban/kurbiyet, insanı Allah’a yaklaştıran ve O’nun rızasını kazanmaya vesile olan büyük olsun küçük olsun her ameli içine almaktadır. Bu açıklamalara öncelikle şu âyet misal gösterilebilir:
“(Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti.”4
Âyette görüldüğü gibi, Âdemin iki oğlundan söz edilmektedir. Çeşitli tefsirlerde belirtildiğine göre bunların isimlerinin Hâbil ve Kâbil ya da İsrailoğullarından iki şahıs olduğu belirtilmiştir. Ayrıca kurbanın kabulü hususunda da bir kısım açıklamalar yapılmış5, iyi, kıymetli malından kurban eden kimsenin kurbanının, Allah tarafından kabul edildiği, kötü ve kalitesiz malından kurban edenin ise kabul edilmediği üzerine yorumlarda bulunulmuştur.6
2- Kurban ve Teslimiyet
Kur’an’ın bildirdiğine göre, İbrahim (a.s), Allah Teâlâ’dan salih bir evlat istemiştir. Bu isteği kabul edilen İbrahim (a.s)’a, Allah yumuşak huylu bir oğul lütfetmiştir. Bu oğlun ismi İsmail (a.s)’dır. Bu oğul, çalışma, koşma çağına erişince İbrahim (a.s), Allah için bir iş, bir itaat göstermek üzere rüyasında oğlunu kestiğini/boğazladığını görmüştür. Hz. İbrahim, bu meseleyi oğlu İsmail’le istişare etmiştir. Anlatıldığına göre, İbrahim (a.s), Zilhicce’nin sekizinci, dokuzuncu, onuncu yani, tevriye, arefe, nahr/kurban bayramı geceleri sırası ile üç gece oğlu İsmail’i rüyasında boğazladığını görmüştür. Peygamberlerin rüyası vahiy, olduğundan Hz. İbrahim bunun yerine getirilmesi gereken bir görev olarak telakki etmiş ve oğlu ile birlikte teslimiyet göstererek bu sorumluluğu yerine getirme çabasına girişmiş, rüyasında gördüğünü gerçekleştirme azmini göstererek çok açık ve seçik bir imtihanı kazananlardan olmuştur. Allah, onların teslimiyetini ve kulluktaki bu başarılarını boşa çıkarmamış ve oğlu İsmail’e bedel büyük bir kurbanlık göndermiştir. Ayrıca Allah Teâlâ, Hz. İbrahim’e, kendinden sonraki nesiller arasında iyi bir nam bırakmıştır.7 İbrahim (a.s)’dan sonra gelenler, onu güzel bir anı ile yad eder ve sünnetini yerine getirmekle bayram ederler.8
Kurban kesmek, bir teslimiyetin ifadesidir. Kurban kesen kimse bu ibadeti ile bir bakıma İbrahim (a.s)’ın rolünü oynamakta, onun Allah’a gösterdiği itaat ve bağlılığı göstermektedir. İbrahim (a.s), Allah’ın emrine binaen oğlunu Kurban etmeye azmetmiş, onun bu ihlâsı ve içtenlikle gösterdiği teslimiyet/boyun eğme neticesinde Allah Teâlâ onu mükâfatlandırmış, oğlunun yerine kurban etmek üzere büyük bir kurbanlık göndermiştir. Hz. İbrahim, Allah tarafından kendisine uygulanan bu ağır imtihanı kazanması neticesinde kendisinden sonra gelecek nesiller arasında iyi bir nam ile anılmakla ödüllendirilmiştir. Ondan sonra gelen varlıklı mü’minlere, Allah Teâlâ’nın bir rahmeti olarak oğullarını kurban etme yerine belirli şartları taşıyan hayvanları kurban etmek meşru kılınmıştır.
Şu hadis, kurban ibadetinin bizlere Hz. İbrahim (a.s)’dan kaldığını ve onun bir yolu ve uygulaması olduğunu göstermektedir. Ashâb-ı kirâm, kurban konusunda “Ey Allah’ın Rasûlü! Bu kurbanlıkların mahiyeti nedir? Niçin kurban kesiyoruz?” şeklinde soru sormaları üzerine Hz. peygamber “Babanız İbrahim’in sünnetidir (uygulamasıdır)…” buyurmuştur.9
3- Kurban Her Ümmete Meşru Kılınmıştır.
Allah Teâlâ “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu hâlde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele!”10 âyeti ile her ümmete kurban kesmenin meşru kılındığını açıklamıştır. Fahruddin Râzî’nin yorumuna göre âyette ifade edilen kurban ibadetinin, İbrahim (a.s)’dan beri bütün ümmetlere meşru kılınmıştır ve bunun temel sebebinin de kurbanlıklar üzerinde Allah’ın adının anılması olduğu açıklanmıştır. Zira Araplar, Allah adına değil putları adına kurban kesiyorlardı. Âyette geçen “her ümmet” ifadesinin umumi olduğu da ifade edilmiştir.11 Buna göre, Adem (a.s)’dan günümüze ve kıyamete kadar bütün ümmetlere kurban kesmek meşru kılınmıştır.
4- Kurban ve Takva Bilinci
Hâbil ile Kâbil’in, Allah Teâlâ’ya kurban takdim ettiğinin anlatıldığı Mâide, 27. âyette müttakîlerin; gerektiği şekilde Allah’tan korkan ve O’na saygı duyanların kestikleri kurbanların kabul edileceğine işaret edilmiştir. Zemahşerî’nin ( ö. 538/1143) belirttiği gibi, bu âyet, Allah Teâlâ’nın ancak müttakî olan mü’min kulunun ibadet ve tâatlarını kabul edeceğine bir delildir.12
Kurban ibadetinin asıl gayesinin takvâ olduğuna şu âyet en güzel delilidir: “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele.”13
Âyetten de anlaşılacağı gibi, kurban ibadetinin yerine getirilmesinde en önemli ve dikkat çeken husus, takvâ bilincinin kuşanılmasıdır. Kurban kesme görevi, bir anlamda takvâ ve samiyet sınavıdır. Allah’ın kullarını, ihsan ettiği servetlerle ve lütfettiği nimetlerle sınamasıdır. İbrahim (a.s)’ın oğlunu Kurban edip etmemekle denenmesi gibi çok açık ve belirgin bir imtihandır. Dolayısıyla kurban kesmek, bir anlamda samimiyet ve Allah’a bağlılığın tezahürüdür.
5- Kurban ve Şükür
Kurban, Allah’ın nimetlerine saygı ve şükür gayesi ile yerine getirilen bir ibadettir. Kurban ibadetinin hedefleri arasında, bayram günlerinde kendilerine rızık olarak verilen hayvanları boğazlarken Allah adının anılması ve bu fedakârlığın Allah için yapılması da vardır. Ayrıca bu kurban kesme fiilinin en önemli ayağının fakirleri doyurmak olduğu da ifade edilmiştir. 14 Kur’an’da, Kurban kesme ibadetinin gayesinin, ihtiyacını gizleyen ve gizlemeyen fakirleri yedirmek/doyurmak, nimet ve rızık olarak lütfedilen hayvanların asıl sahibine şükretmek için olduğuna şöyle işaret edilmiştir:
“Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.”15
Şer’an zengin sayılan mümin, gerek hacda gerekse memleketinde kurban kesme fiili ile “Allah’ım senin rızan için ve senin lütfettiğin her türlü nimetlerine teşekkür maksadıyla bu hayvanımı kesiyorum. Gerekirse senin uğrunda oğlumu, canımı ve her şeyimi feda edebilirim” demektedir. Bu yüzden kurban kesmek çok muazzam bir ibadettir, aynı zamanda üstün fedakârlığın ve şükrün bir ifadesidir.
Kurban günleri kurbiyet mevsimidir. Allah’a yakınlığın zirveye ulaştığı bir zaman dilimidir. Aynı zamanda müminler bu sayede, yakın ve uzakta bulunan Müslüman kardeşleriyle maddî ve manevî yakınlaşmayı tesis etmektedirler. Bu yüzden Peygamber (s.a.v), kurban kesme yeterliğine sahip olup da bu ibadeti yerine getirmeyenleri “İmkân bulup da kurban kesmeyen kimse musallamıza yaklaşmasın”16 ifadesiyle sakındırmış ve kınamıştır. Zira kurban kesmenin, ibadet, teslimiyet ve takva yönünün yanı sıra sosyal ciheti de bulunmaktadır. Aynı zamanda kurban ibadetinin, bir yardımlaşma, paylaşma ve her şeyden önce bir infak olduğu gözden ırak tutulmamalıdır. Bu ibadetin icrası, müminlerin kaynaşmasına, birliğine ve istikrarına önemli ölçüde yardımcı olması hasebiyle, bunu ifa etmeyenle, Allah’ın nimetlerine karşı ciddi bir nankörlük sergiledikleri gibi, topluma karşı olan sorumluluklarını da yerine getirmemiş olurlar. Bu sebeple hadiste yapılan uyarı, bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Dipnotlar:
1) Rağıb el-İsfehânâ, Müfredatü Elfâzi’l-Kur’an, Dâru’l-Kalem, Beyrut, 2011, s. 664; İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, Beyrut, 1999, XI, 83.
2) Mevsılî, Abdullah b. Muhammed b. Mevdûd el-Mevsılî, el-İhtiyâr li Tâlili’l-Muhtâr, İstanbul, 1980, V, 16.
3) Zemahşerî, Ebu’l-Kasım Carullah Muhammed b. Ömer, el-Keşşâfü an Hakâiki Gavâmid’it-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, Tashîh, Mustafa Hüseyin Ahmed, Beyrut, ts. 624.
4) Mâide, 5/27.
5) Taberî, Muhammed b. Cafer et-Taberî, Câmiu’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, Kahire, 1987, c. IV, cz. VI, 120-123; Zemahşerî, Keşşâf, Dâru’l-Kütübi’l-Arabiyyi, Beyrut, ts. I, 624.
6) Geniş bilgi için bkz. Taberî, Câmiu’l-Beyan, c. IV, cz, VI, 120.
7) Bkz. Sâffât, 37/102-111.
8) Geniş bilgi için bkz. Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul, 1971, VI, 4061-4064.
9) İbn Mâce, Edâhî, 3.
10) Hac, 22/34.
11) Zemahşerî, Keşşâf, III, 157; Fahruddin Razî, Mefâtîhu’l-Ğayb, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut, 1990, XXIII, 30.
12) Bkz. Zemahşerî, keşşâf, I, 624.
13) Hac, 22/36.
14) Hac, 22/28.
15) Hac, 22/36.
16) İbn Mâce, Edâhî, 2; Ahmed b. Hanbel, II, 321.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle