Önceki yazımızda imanımızı koruma gereği ve inançla ilgili olarak gayba ve gaybı ancak Allah Teala’nın bildiğine inanma konusu üzerinde bazı tespitlerde bulunmuştuk. Bu defa söylem ağırlıklı koruma yolları üzerinde kısa değerlendirmeler yapmak istiyoruz.
Allah Teâlâya binlerce hamd ve senâlar olsun ki, bizleri Müslüman bir memlekette Müslüman bir ailede dünyaya getirmiş. Doğduğumuzda kulağımıza ism-i celâl fısıldanmış. Bizler iki cihan saadetinin ilk şartı olan iman ve İslâm ortamında kendimizi bulmuş ve tanımışız. Genel çerçevesini kelime-i tevhid’in ve kelime-i şehâdetin oluşturup belirlediği bir dünyamız olmuş.
Altınoluk’un Eylül sayısında “Azlardan Olmak” başlıklı yazımızda ilgi çekici bir dua örneğinden söz etmiştik. Bu defa da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda yaşanmış ilginç bir dua/dilek olayını değerlendirmek istiyoruz.
"Kulluğun özü, iliği duadır”1 hadis-i şerifinden tanımını ve konumunu öğrendiğimiz dua ve yakarış konusunda kimi müslümanların pek mâhir/becerikli olduğu, kimi müslümanların da neyi, nasıl isteyeceklerini bir türlü bilemedikleri ve bundan şikayetçi/mustarip oldukları bilinmektedir.
Zaman zaman birbirinin yerine kullanılan iki temel terim bulunmaktadır: Tebliğ ve İrşat. Bunları tarihi açıdan biraz daha yakından tetkik ettiğimiz zaman aralarında muhatap, amaç ve hatta üslup bakımından önemli farkların bulunduğu anlaşılmaktadır.
Ülkede ve dünyada özellikle son bir kaç aydır yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz gelişmeler, bilhassa müslüman ülkeler açısından büyük ve ortak acıların, elemlerin yaşanmasına vesile oldu. Ancak bu olumsuzluklara bağlı olarak, ümmet coğrafyasında özellikle Ramazan dolayısıyla ortak duaların ve yakarışların, kıpırdanışların ve uyanışların dillendirildiği ve filizlendiği ...
Günümüz İslâm toplumlarında ümmet-i Muhammed’den olmanın ötesinde kâmil mü’min kıva-mını yakalayabilmek için kimi dini gurup ve cemaatlere mensup veya müntesip olmayı mecburiyet ve hatta zarûret derecesinde gerekli sayan düşünce ve teşebbüslere rastlamak, yaygınlık kazanmış toplum-sal bir gerçeklik haline gelmiştir.
Allah elçisi peygamberlerin salavatullahı aleyhim ecmeîn tamamı, öğrendiklerini kendilerinden sonraki nesillere tebliğ/ulaştırma yükümlülüğünü ümmetlerine ana görev olarak tavsiye etmişlerdir.
21 Eylül 2017 Perşembe günü, hicri 1439. yıla girmiş yani hicri yılbaşını idrak etmiş bulunmaktayız. O günlerde düşünülmüş bu yazıyı, okuyucularla paylaşmak şimdi nasip oldu.