Bu gurbet diyarından bir güzel insan daha vatan-ı aslîsine göç eyledi.
Önden gidenlere selâm olsun!
Evet, burası gurbet diyarı nâm-ı diğer dünya...
Hatırlıyorum, büyüklerimiz bu âlemden bahsederken “dünya” kelimesi yerine “gurbet diyarı” tamlamasını kullanırlardı...
“Bu bir rastlantı mı yoksa hususi bir tercih mi?” diye düşünürdüm.
Bir gün lügati karıştırırken gurbet kelimesinin “ayrı ve uzak olma”, “yabancı yerde olma” mânâsını ihtiva ettiğini gördüm.
Ve o an anladım ki büyüklerimizin bu âleme gurbet demeleri aslında bir rastlantı değil aksine hususi bir tercihmiş...
Acizane, insanın nerede olduğunu fark etmesi nereye gideceği idrakinin de ön koşuludur. Allah muhafaza, nerede olduğunun farkında olmayan insan hırçın sel sularının sürüklediği tahta parçaları gibi bir meçhule sürüklenip gider...
Allahua’lem; belki de bu sebeple büyüklerimiz yaşadığımız âleme gurbet diyarı diyerek bize nerede olduğumuzu hatırlatıyor ve nereye gideceğimizi de düşündürmek istiyor...
O halde; evvela içinde yaşadığımız bu âlemin asıl vatanımız olmadığını, bizimse gurbet diyarının yerlisi değil yabancısı olduğumuzu fark etmemiz sonra da asıl vatanımızın ebedî âlem olan cennet yurdu olduğunu hatırlayıp bu yurda ulaşabilmenin derdine düşmemiz gerekiyor.
Zira can orada canan orada...
Yâr orada yâren orada...
Aşk orada vuslat orada...
Vuslata erenlere müjdeler olsun!
Önden gidenler kervanına katılıp vatanı aslîsine göç eyleyen bir güzel insan da Mustafa Temel amcamız oldu…
Kendisi ile tanışmamız -Allah kendilerine hayırlı ömürler versin- Kemalettin Altuntaş Amcamızın vesilesi ile oldu...
Kemalettin Amcamız’a Sultantepe’ye taşındığımı söylemiştim. Bunun üzerine Kemalettin Amcamız:
“- Öyleyse Mustafa Abi ile muhakkak tanışın, iki mürşide hizmet etmiş bir gönül insanıdır, gül bahçesinde duran gül kokar evladım, duasını alıp gül kokusunu alın inşallah” buyurarak Mustafa Amcamızın telefon numarasını verdi.
Ertesi gün aradım, beni ikindi namazına Hacı Hasna Hatun Camisi’ne çağırdı. Namazı kıldık ardından da caminin bir köşesine geçip sohbet ettik. Sohbet 5-10 dakika kadar sürdü... Ama tüm samimiyetimle söylüyorum ki hayatımda Üstadlarımızın sohbetleri müstesna, tesiri bu kadar yüksek başka bir sohbette bulunduğumu hatırlamıyorum.
Mustafa Amcamız sohbette sadece iki şeyden bahsetti: birincisi Rasulullah sallallahu aleyhi vessellem Efendimiz, ikincisi O’na muhabbetten...
Sohbeti şu veciz mısralarla bitirmişti:
“Muhabbetten Muhammed oldu hasıl
Muhammedsiz muhabbet ne hasıl?”
Eyvallah...
Aslında Mustafa Amcamız bu gurbet ellerindeki yegâne derdimiz olan asıl vatanımıza kavuşma derdimizin dermanını da bize söylemiş, tıpkı şairin:
“Muhammed’e (sallallahu aleyhi vessellem) muhabbet cennetin anahtarıdır” mısraında husule getirdiği gibi...
Kendisini en son gördüğümde durumu iyice ağırlaşmıştı ancak buna rağmen akşam namazlarını köşkte kılmaya devam ediyordu...
Sessizce bir köşede oturup edeple Üstadını uğurluyor sonra da huzur-i kalp ile mescitten ayrılıyordu...
İmrenilecek bir hâldi doğrusu.
Yine durumunun ağır olduğu bir dönemde cuma namazını eda etmek için Çilehane Camii’ne gelmişti. Namazı kıldıktan sonra Üstadımız camiden vakfa uzanan köprüye adım attığı anda Mustafa Amcamız yanındakilerden yardım isteyip ayağa kalktı ve Üstadımızın odasından içeri girene kadar ayakta beklemeye devam etti...
Ondaki bu hal şüphesiz büyüklerin “Edeple gelen lütufla gider” müjdesine kalben inanmışlığın, kâmilen yaşanmışlığın tezahüründen başka hiçbir şey değildi...
Zaten Mustafa Amcamızın Musa Efendi Üstadımızın hizmetine kabulündeki en büyük sebep de onun edebi ve ahlakıydı. Şöyle ki;
Seneler evvel Musa Efendimizin evindeki bazı eşyaları taşımak için bir grup arkadaşıyla köşke geliyorlar. O vakitler köşkün bahçesinde de bir elma ağacı bulunuyor. Ama kimse elmaları toplamadığı için meyveler dalında duruyor. Haneden gelen rica üzerine Mustafa Amca ağaca tırmanıp elmaları toplamaya başlıyor. Ancak bir müddet sonra köşkün perdelerin açık olduğunu ve içerisinin de görüldüğünü fark ediyor. Hemen ağaçtan aşağıya atlayıp haneden perdenin kapatılmasını rica ediyor. Mustafa Amcamızın bu edebi ve ahlakı Musa Efendimizi ve valide annemizi kendisine hayran bırakıyor. Ve böylelikle Mustafa Amcamızın hizmet yolculuğu başlıyor...
Dile kolay tam 55 yıl Üstadlarımızın hizmetinde bulunuyor...
Cenâb-ı Hak bu kıymetli hizmetlerini dergâh-ı uluhiyetinde kabul eylesin.
Kabri nur, mekânı cennet, makamı âlî olsun.
Ruhu için 1 Fatiha 3 İhlas okuyalım inşallah...
Murat Kaan ÇELİK
YORUMLAR