Sâdık Dânâ

Huzur Hâli Ve Teslimiyet

 

Bir mürşid-i kâmile teslim olan kimsenin kötü hâli düzelir. Huysuzlukları, taşkınlıkları bertaraf olur, itikadı kuvvetlenir. Evvelce taş misali olan gönlü huzura kavuşur, yumuşar. Allah Teâlâ’yı daha yakından tanıdığı için aşkı, şevki artar. Zikrullaha istidad peydâ olur. İnsanın, Fir’avun tabiatındaki en büyük düşman nefsi, eski kötülüklerinden sıyrılıp, ahlâk-ı hamide sıfatına tebeddül eder.

Kişi Hak nazarındaki hatalarını bilir, anlar ve tevazu yoluna bürünürse, Allah Teâlâ hazretleri, onun en ehemmiyetsiz gibi görünen ameline dağlar gibi cesim büyük sevap ve dereceler verir. Çürük, gâfilâne halleri, sağlam, sıhhatli olur. Zehir gibi acı halleri, bal ve yağ nasıl leziz ve tatlı ise onlar da öyle şekerli ve leziz olur. Çünkü o hatasını bilmiş, yani Allah Teâlâ’nın kudret-i ilâhîsi önünde küçüklüğünü, âcizliğini anlamış ve itiraf etmiştir. Bundan dolayıdır ki onun evvelki en çorak verimsiz ve gâfilâne amelleri mürşid-i kâmilin nazarıyla (Cenab-ı Hakk’ın izni ile) yemiş veren bereketli, mümbit mahsuldar topraklar gibi olur.

Yukarıdaki sözlerden; mürşid-i kâmile teslim olmanın lüzumunu, teslimiyetten sonra o kişinin mîzaç, ahlâk ve itikadındaki mühim değişikliğe işaret olduğunu öğrenmiş oluyoruz.

Mirsadü’l-İbad kitabında, seyr u sülûkte şeyhe olan ihtiyaç bahsinde şöyle denilmektedir:

– Din yolunda sülûk etmek ve yakîn âlemine vâsıl olmak için kâmil bir şeyhi rehber edin. Bağlanacağın şeyh hem velâyet sahibi olsun hem de rabbânî bir tasarruf sahibi olsun! Başkası derdine derman olmaz. Her şeyden nasipsiz olmaktansa bir yerde mesafe almak daha iyidir. Elinde putlarla dolaşacak olduktan sonra çadırda uyuman daha evlâdır.

Mevlânâ Cami -kuddise sirruh- buyurdular:

– Evliyanın kudsî kelimeleri Muhammedî hakikat nurundan devşirilmiştir. Kur’an ve hadisin gerektirdiği tazimi evliya kelâmına da göstermek lâzımdır. Kendi bahtiyarlığını dileyen kimse evliya kelâmına da edep ve saygı göstermelidir. Gene buyurdular:

– Bir kimse öncelerin ve sonraların bütün ilimlerini nefsinde toplasa son anında onlardan hiçbir fayda bulamaz. Ta ki huzur hâli ve Allah’ı bilme duygusu kendinde yer etsin.

İbadetin hakikati, benliği kaybetmek, Allah Teâlâ’nın azametinden titremek, yalvarmak ve kırık dökük olmaktır. Bu mânalar, gönülde ilâhî azameti taraf taraf görmekle doğar. Bu saadet aşk ve muhabbete bağlıdır. Aşk ve muhabbetin zuhuru ise evvellerin ve âhirlerin Efendisine uymakla kabildir. Uymak da uymanın yolunu bilmeye bağlıdır. Elbetteki din ilimlerinin vârisleri olan âlimlere el uzatmak gerek. Fakat din âlimliğini dünya kazancına vesile edinen ve makam sahibi olmaktan başka hırsı bulunmayan âlimlerden uzak durmak şartıyla... Ve o dervişler ki, raks ederler, musiki dinlerler ve ne verilirse kabul ederler; onlardan uzaklaşmak lâzımdır. Sünnet ve cemaat ehli itikadına zıt tevhid ve fikir dinlemekten de perhiz etmek şart. İlim tahsilini de Allah’ın Rasûlüne uymanın bir zarureti olarak yerine getirmek icap eder vesselam. (Sâdık Dâna, Tasavvuf ve Marifetullah, s.86, Erkam Yayınları)

PAYLAŞ:                

Sâdık Dânâ

Konya Kadınhanı’nda doğdu. Babası hayır sever bir tüccar olan Ahmed Hamdi Bey, annesi Âdile Hanım’dır. Dedesinin babası Topbaşzâde Ahmed Kudsi Efendi (ö. 1889), Hâlid el-Bağdâdî’nin halifelerinden Boz

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle