On iki kişilik bir grup halinde Rasûlullah’a gelmiştik. Arkadaşlarım bana: – Develerimizi kim otlatacak? Birisi develerimize baksın ki, biz de Rasûlullah ile konuşalım. Ondan bazı şeyler öğrenelim. Rasûlullah’ın yanından ayrıldığımız zaman, onun yanına gelir, öğrendiklerimizi anlatırız dediler. Böylece birkaç gün onların develerini otlattım. Bir gün kendi kendime:
Var olan her şeyi Allah Teâlâ yaratmıştır. Hepsinde şaşılacak haller, bilinmeyen özellikler ve intizam vardır. Göklerin ve yerlerin zerrelerinden hiç bir zerre yoktur ki, kendini yaratanı tesbih etmesin, takdis etmesin: “İşte sonsuz kudret, işte sonsuz ilim” demesin.
Tebük seferinden dönüşlerinde, sefere iştirak eden mücahidîn-i kiram hazarâtı gayet yorgun, bîtab, mecalsiz idiler. Her ne kadar düşmanla karşılaşılmadı ise de, yolun uzunluğu, yazın şiddetli sıcağı, suyun ve erzakların kifayetsizliği onları, haylice yıpratmıştı.
Abdülkâdir Geylâni kuddise sirruh buyurur: – Ubûdiyeti tahakkuk eden ve marifete eren kişi, Allah’tan zâtını kendisine göstermesini yahut göstermemesini veyahut kendisine bir şey vermesini veya vermemesini istemez. Ârif, Allah’tan böyle taleplerde bulunmaz. Çünkü o, artık fâni olmuş, Allah’ın varlığında, sevgi ve muhabbetinde boğulmuştur. İşte bunun içindir ki, bu mert...
-Efendim, biz zâtıâlinize gelsek ve “bir aylık ömrümüz kaldığını öğrendik, bize nasıl bir hayat yaşamamızı tavsiye ederdiniz?” diye sorsak ne buyururdunuz acaba?
Allah teâlâ ve tekaddes hazretleri insanı en güzel takvim üzere yaratmış, onun için insana âlem-i asgar denilmiş.
Her mü’minin seher vakti kalkıp secde etmesi, ibadet etmesi icab eder. “Çünkü seher vakti, Allah Teâlâ’nın kullarına bahşettiği en mühim ikramıdır.
Güzel ahlâk peygamberin sıfatı ve sıddîkların en makbûl amelleridir. Aslında güzel ahlâk, îmânın yarısıdır. Takvâ sahiplerinin mücâhe-delerinin meyvesidir. İbâdet edenlerin riyâzetidir.
“Ey îman edenler, şüphe yok ki, Allah’ın vâ’di bir gerçektir. O hâlde dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Çok aldatıcı şeytan da sakın sizi Allah’ın (mühleti) ile aldatmasın.” (Fâtır Sûresi, 5)
Bilmiş ol ki; hased kalbin en büyük hastalıklarındandır. Kalb hastalıkları ise, ancak ilim ve amel ile tedâvi edilir. Hased hastalığının tadâvisinde fayda sağlayacak ilim, hem dünya, hem de din bakımından hasedin ilk zararının kendine olacağını bilmendir.