Allah İçin Sevince

Abdülkâdir Geylânî -kuddise sirruh- buyurur: “Allah’ı seven ondan başkasını sevmez. Sen Allah’ı sevdiğin zaman, Allah, kalbinden mâsivânın sevgisini giderir. Allah’tan başkasını sevmez olursun. Allah Teâlâ’nın sevgisi kulun kalbinde yer ettiği zaman, başkalarının sevgisi oradan çıkar, gider. Orada Allah’tan başkasının sevgisine yer kalmaz. Allah sevgisi onun bütün uzuvlarına işler. İçi ve dışı Allah sevgisiyle dolup taşar. Allah sevgisiyle meşgul olur. Allah sevgisi maddesini de mânâsını da kaplar. Allah sevgisi onu hazırlar, Allah sevgisinin dışındaki âdetlerden uzaklaştırır, kurtarır. Bu mertebe tamamlanınca Allah da onu sever.”

Gene buyurdular: “Allah sevgisinde sâdık ve samîmî olan kişi bütün insanlarla teker teker karşılaşmış olsa, gözü onlara bakmaktan hiç bir sûrette zevk almaz. Sevdiğinden başkasına nazar etmez. Onun nazarında dünya, bakılmağa değer bir kıymet taşımaz. Âhiret, kalben bağlanmağa ve hayal edilmeğe değer bir kıymet taşımaz. Onun özünün gözlerinde, Allah’tan gayrı hiç bir şey bakmağa değer bir kıymet taşımaz.”

Gene sevmek hakkında Muhammed Hâkim Tirmizî buyurur:

– Hakîkatte Allah’ı sevmek şudur ki; senin varlık huzurun, yalnız O’nu anmakla yerine gelebilsin...

Rasûl-i Ekrem Efendimiz buyurdular: “Arş-ı âzâmın etrafında nurdan kürsüler vardır. Bu kürsülere öyle kimseler oturacak ki, elbiseleri ve yüzleri nur gibi parlayacaktır. Bunlar peygamber de değil şehidler de değillerdir. Fakat peygamberler ve şehidler onlara gıpta edecektir.” Rasûl-i Ekrem Efendimize bunlar kimlerdir, diye sorulunca, buyurdular: “Onlar, Allah için birbirlerini sevenler, Allah için buluşup oturanlar ve Allah için birbirini ziyâret edenlerdir.” (Neseî)

Gene buyuruyorlar: “Allah rızâsı için bir -Müslüman kardeşinin- ziyaretine giden kimseye, bir melek ardından “Kendin de güzel, ziyaretin de güzeldir. Cennet de güzel bir yer olarak senin için hazırlanmıştır” diye çağırır.

Abdullah bin Ömer -radıyallahu anhümâ- buyurur:

- Ömrüm boyunca oruç tutsam, hiç uyumadan geceyi ibâdetle geçirsem, malımı parça parça Allah yolunda infak etsem ve bu hâl üzere ölsem, fakat gönlümde Allah’a itâat edenlere karşı bir sevgi, isyan edenlere karşı da nefret duygusu olmasa, bütün bu yaptıklarımdan bir fayda göremem.

İbn-i Mes’ûd -radıyallahu anh- buyurur:

Kişi Kâbe’de rükûn ile makam arasında yetmiş sene ibâdet etse de yine sevdikleri ile haşrolunacaktır.

Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdular:

“Allah Teâlâ yarısı kardan ve yarısı ateşten olan bir melek yaratmıştır. Bu melek duasında: Allahım! Kar ile ateşi birleştirdiğin gibi sâlih kullarının da kalplerini birleştir, diye dua eder.” Bu hadîs-i şerîflerde ve menâkıblardaki, Allah için sevmenin ne büyük bir derece ve mertebe olduğunu teemmül edelim de, Hak dostlarını cân u gönülden sevme arzusunda olalım. Gerçi sevmek, bir mevhibe-i ilâhiye ise de bizler âcizliklerimizi îtiraf ederek, kırık kalblerimizle Allah teâlâ ve tekaddes hazretlerine niyaz ve istirhamda bulunur isek, kerîm, ganî, rahîm olan Hak - celle ve alâ hazretleri bu ibâdetlerin özü mesâbesinde olan sevme duygumuza nusret verir de, başta Fahr-i Kâinat Efendimiz olmak üzere bütün büyüklerimizi lâyık-ı veçhile, büyük bir tâzimle severiz ve bu şekilde kendisinin rızâsını alırız.

Sâdık Dânâ-Altınoluk Sohbetleri-2, s.194- Erkam Yayınları

PAYLAŞ:                

Sâdık Dânâ

Konya Kadınhanı’nda doğdu. Babası hayır sever bir tüccar olan Ahmed Hamdi Bey, annesi Âdile Hanım’dır. Dedesinin babası Topbaşzâde Ahmed Kudsi Efendi (ö. 1889), Hâlid el-Bağdâdî’nin halifelerinden Boz

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle