Hadim, Cenâb-ı Hakk’ın, hizmetlerine karşılık kulları için hazırladığı sevap ve ecri arzulayarak hizmete girer. Hadim; talibleri, gönül rahatlığına ulaştırmak, Allah’a yönelenlerin duygu ve düşüncelerini, dünyevî endişelerden kurtarmak ister. Yaptığı her şeyi, sâlih bir çevrede, temiz bir niyetle yapar. Hadim; hizmeti, karşılıksız yardımda bulunmayı, başkalarını kendisine tercih etmeyi, cennetin yollarından biri olarak bilir. Hizmetin faziletini bildiği için onu nâfile ibadetlere tercih eder. Ancak kişinin Allah ile beraber olabilme halîni düzeltmek ve devamlı kılmak için yaptığı nafileler bunun dışındadır.
Hâdimin, arzu edilen ve beğenilen yüce bir makamı vardır. Ancak, hizmette niyetini nefsânî etkilerden temizlemesini bilmeyen kimse, hadim değil, onlara benzemeye çalışan bir kimsedir. O, fakirlere hizmet için çırpınır, hizmet için girilebilecek her yere girer. Hüsn ü niyetle hadimler gibi çalışırsa bile yine de hizmeti ve niyeti şaibeden kurtulamaz.
Böyle bir hizmetkâr, topluma hizmette iyi niyeti ve kavi imânı olduğu takdirde, yerinde hizmet edebilir. Bazen de niyetine heva-heves karıştığı için hizmeti yerinde ve isabetli olmaz. Yapılmaması gereken yere hizmet götürmüş olabilir. Yaptığı her iş ve hizmet karşılığında sevgi ve övgüsünü bekler. Bazen övülme için hizmet eder. Bazen da heva ve hevesiyle hareket ettiği için sevmediği bir durumla karşılaştığı kimsenin hizmetine mâni olur, kalbine ve niyetine hevâsı karıştığı ve nefsânî duygular gönlünü zedelediği için, sevinçli ve kızgın olduğu zamanlarda hizmetin gerektirdiği edebe, riayet edemez. Dolayısıyla hizmetinde isabet etmediği anlar olabilir. Hakiki hizmet ehli ise gerek sevinçli gerek kızgın olduğu hallerde bile heva ve hevesinin etkisi altında kalmaz.
Hiçbir kınayıcının kınaması onu, Allah yolunda bildiğini yapmaktan alıkoyamaz. Her şeyi yerli yerinde ve zamanında yapar. Hulâsa, bu bilgilere ve yukarıda verilen özelliklere göre, hizmet anlayışında nefsânî etkilerden kurtulamayan kimse, hadim değil, ancak mütehâdimdir. (Avârifu’l-Meârif Tercümesinden, s. 119-121)
Ebû Hafs -kuddise sirruh-’a soruyorlar:
– Hangi amel en faziletlidir?
– İstikamet üzere olmaktır, buyurdu. Nitekim Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-:
– “Gücünüz yettiği kadar istikamet üzere bulununuz” buyurmuştur. (İbn Mâce, Dârimî)
Cafer Sâdık hazretleri: “Emrolunduğun gibi istikamet üzere bulun” ayeti hakkında: ‘‘Tam manasıyla azmederek Allah’a sığınmak, O’na iltica etmektir” buyurdu.
Ebû Ali el-Cüzcânî -kuddise sirruh- şöyle buyurmuştur:
– Allah’tan istikamet üzere olmayı isteyenlerden ol, keramet üzere olmayı talep edenlerden değil. Çünkü, nefsin keramet arzusu peşinden koşarken, Rabbin senden istikamet üzere bulunmanı bekler. İşte bu düşünce, bu yolun kapısındaki büyük esaslardan biri olduğu gibi, tasavvuf talibi ve sülük ehli olanlardan çoğunun hakikatini bilmekte gaflet gösterdiği bir sırdır.
***
Hizmet ehlinin dikkatli olacağı hususlardan bir kısmı şunlardır:
- İstikamet ve ihlâs üzere olmak.
- Hizmetini sırf Allah rızâsı için yapmak.
- Yaptığı hizmetten şımarıp, kendini diğer insanlardan üstün görmemek, bu fırsatı verdiği için Allah Teâlâ’ya şükretmek.
- Daima kendi kusurlarını görmek.
- Herkesi sevip herkesle geçimli olmak.
- Mütevâzı olup, kendini herkesten küçük görmek.
- Hakarete maruz kaldığında, sabretmesini bilip, kinci ve hasûd olmamak.
- Merhametli, affedici ve kabahat örtücü olmak. Bilhassa manevî ders vermekle selâhiyetli olan zâtlar, yardımcılarını seçerken çok dikkatli olmalıdırlar. Onların ahlâklarını, hizmet kabiliyetlerini iyice ölçmeli ve ona göre vazifelendirmelidirler. Bu Hak yolunda, tesir altında kalarak hatır için hareket edilmez. (Sâdık Dâna, Hizmet İnsanı, s.74- Erkam Yayınları)
YORUMLAR