Mürşidin Gönlündeki Mürid

“Mürid” sâdık olan tâlib demektir. Allah Teâlâ’nın sevgisi ile ve O’nun sevgisine kavuşmak arzusu ile yanmaktadır. Bilmediği anlayamadığı bir aşk ile şaşkın haldedir, uykusu kaçar, gözyaşları dinmez, geçmişteki günahlarını hatırlayarak başını kaldıramaz. Her işinde Allah’tan korkar, titrer, Allah Teâlâ’nın sevgisine kavuşturacak işleri yapmak için çırpınır. Her işinde sabreder ve affeder. Her geçimsizlikte, sıkıntıda kusuru kendisinde görür. Her nefeste Allahını düşünür. Gafletle yaşamaz, kimseyle münâkaşa etmez: Bir kalbi incitmekten korkar. Kalpleri Allah’ın evi bilir. Ashab-ı kirâmın hepsini -radıyallahü anhum ecmâîn- iyi bilir! Hepsinin iyi olduğunu söyler.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ashab-ı kirâm arasında olanları konuşmamayı emir buyurdu. Mürid bunları konuşmaz, yazmaz ve okumaz. Böylece o büyüklere karşı bir edepsizlikte bulunmaktan kendini korur. O büyükleri sevmek, Allah’ın Rasûlünü sevmenin nişanıdır, alâmetidir. Mürid kendi bilgisi ile kendi görüşü ile evliyâ-yı kirâmı birbirinden aşağı ve yukarı diye ayırmaz. Birinin daha yüksek, daha üstün olduğu ancak ayet-i kerime ve hadîs-i şerif ile anlaşılır. Muhabbet sarhoşluğu elbet başkadır. Aşk sahibi mazurdur.

Mürid zeki ve anlayışlı olmalı. Bazı müridler ilk zamanlarında yukarıdaki güzel sıfatlarla muttasıf oldukları halde, zamanla bu güzel hal ve sıfatlarını kaybediyorlar. Hâlbuki bilakis tedennî değil terakki etmek lâzımdır. Sebebi ise eski müridlerin hatalı nahoş hareketlerini görerek, onları daha ilerlemiş zannettiği için aynı hataları yapmaya başlamakta bir sakınca görmüyorlar. Halbuki bu ulvî yola gönül veren sâlik, iyi huy, hal ve ahlâkça tekâmül edemezse mânevi yolda ilerleyemez ve Cenab-ı Hakka vâsıl olamaz.

Herkesin istîdatları ayrıdır. Kimileri eski olup uzun zamandan beri çalıştıkları halde, bu yolun gereğini îfâ edemedikleri, yani lâzım gelen ihlâs, edep, gayret, sevgi, bağlılık ve itaati gösteremedikleri için manen yol alamazlar.

Kimileri ise üç beş aylık yahut üç beş senelik olmalarına rağmen ihlâs, hüsnü niyet ve tevazu üzere akıllıca çalıştıklarından çok güzel ve semereli neticeler alırlar.

Yaşlıların hatalı hafif hareketlerini benimsememek şartıyla onlara hürmet göstermek ve saygılı olmak İslâmî âdâbtandır. Bazı salikler bütün gayretlerini üstazlarının gözüne girmek, iltifatına nail olmak hususlarına harcarlar. Doğrudur. Bu çok güzel bir istektir, fakat bunun da bir âdabı erkânı olduğu muhakkak bilinmelidir.

Mürşidinin gönlüne girmek isteyen, muhakkak Kur’an-ı Kerim ahkâmına dikkatli olub, sünnet-i seniyyeye ittiba etmekle mükelleftir. Muhakkak istikamet, sevgi ve şefkat yoluna yönelmesi gerekir. Bunlarla muttasıf olan sâlik, herkesi sever, şefkat gösterir bu nedenle kalbindeki paslar silinir. Herkesle geçimli olur; çünkü şefkatlidir, mütevâzıdır. İbâdetlerinde kusur etmez; çünkü Allah’ı sever ve Allah’tan korkar. Muamelâtı temizdir; çünkü bilir ki muamele temizliği imandan gelir. Haramdan sakınır; çünkü bilir ki haramla kazanılan rızık insan için manevî zehirdir.

Akranlarını sever ve onların hizmetinde olur; çünkü bilir ki onları sevmek üstâzını sevmektir, onlara hizmet etmek üstâza hizmet etmektir. Üstâza hizmet etmek ise Allah’ı sevmektir. Ahlâkı güzelleşir hep iyi huylar kendisinde tecellî eder;

Bunlar da, evrâdlarını büyük bir agâhlık içinde yapıp, mânevi sohbetlere devamla elde edilir. Hased, nifak, gıybetçilik, baş olma hırsı, tecessüs, sû-i zancılık gibi kötü huylar kaybolur.

Ancak böyle salikler sevilir ve korunur. Böyleleri mürşidlerinin gönüllerine girer. Sevilir ve iltifatına nail olurlar. (Sâdık Dânâ- Hizmet İnsanı, s.46)

 

PAYLAŞ:                

Sâdık Dânâ

Konya Kadınhanı’nda doğdu. Babası hayır sever bir tüccar olan Ahmed Hamdi Bey, annesi Âdile Hanım’dır. Dedesinin babası Topbaşzâde Ahmed Kudsi Efendi (ö. 1889), Hâlid el-Bağdâdî’nin halifelerinden Boz

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle