Prof. Dr. Mehmet Bulut Hoca ile "Şeriat Olmadan Tarikat Olmaz"

Bir kimse ben cennet adayı olmak istiyorum diyorsa, öncelikle şerî prensiplere uygun bir hayat yaşamalıdır. Çünkü önce şeriat, sonra tarikat. Şeriat olmadan tarikat olmaz. Yani beş vakit namazını düzgün kılacak. Tadil-i erkâna riayet içerisinde kılmaya gayret edecek. Dini prensiplerin hepsine bağlı bir hayat yaşayacak, yasaklardan şiddetle uzak bulunmaya çalışacak.

ALTINOLUK: Hocam manevi yol ile tanışmadan önce tasavvufa meyliniz var mıydı?

M. BULUT: Yakın çevremde ehl-i tarik kimse yoktu. Fakat Merhum Emin Saraç Hocamın, Sami Efendimize müntesip olduğunu öğrenmiştim. Bir kere rüyasını anlatmıştı. “Rüyamda Sami Efendi’nin arkasında büyük bir cemaat vardı.” dedi. Sonra şöyle bir tabirde bulundu: “Bugün zahiren Sami Efendi’nin arkasında kalabalık bir cemaat gözükmüyor ama demek ki kendisine müntesip olan ihvanı çok samimi ve keyfiyetli.”

Emin Saraç Hocamın sadece ilmine değil hâline de hayrandık. Ehl-i takva, halim selim, edep ve haya sahibi bir zâttı. Kendisini çok severdik. Belki Hocam, maneviyat yoluna meyletmem hususunda manen tesir etmiş oldu. Kendi kendime zaman zaman şöyle düşünürdüm: “Kâmil bir şeyh bulsam da ondan manevi bir ders alsam...” Ders falan bildiğim yok da öyle onun terbiyesinde kendimi yetiştirsem diye içimden geçirirdim.

 

ALTINOLUK: Sami Efendi Hazretleri ile buluşmanız oldu mu?

M. BULUT: 1976’da Fethiye’de Dr. Dursun Ağabey’den ders almıştım. 1977’de İzmir Yüksek İslam Enstitüsü’nde asistan olarak göreve başladım. Zaman zaman İstanbul’a tez yöneticisi hocam merhum Bekir Topaloğlu’nun yanına gidip geliyordum. Bu ziyaretlerimde Emin Saraç Hocama da uğruyordum. Bir defasında niyet ettim ki, Sami Efendimizi ziyaret edeyim. Sami Efendimizin damadı Ömer Kirazoğlu bizim hocamızdı. Bir gün Erenköy’e, Zihni Paşa Camii’ne gittim. Ömer Kirazoğlu Hocama “Hocam, ben Sami Efendimizi ziyaret etmek istiyorum.” dedim. “Ziyaret yok.” dedi. Merhum celalli birisiydi. Herkesi görüştürmezdi. O zaman kızdım ama sonradan hak verdim. Çünkü Sami Efendimizi ziyaret etmek için müracaat edenler çoğalmıştı. O zamanlar dindarlar üzerinde baskı vardı. Kanaat önderleri çok sıkı takip edilirdi.

Sami Efendimizi ziyaret etmeyi çok istiyordum. Emin Saraç Hocama durumu izah ettim. “Hocam, ben Sami Efendimizi ziyaret etmek istiyorum ama Ömer Kirazoğlu Hocamız yardımcı olmadı.”

Bunun üzerine Emin Saraç Hocam:

“-Sen Perşembe günü ikindi namazına Zihni Paşa Camiine gel.” dedi. Meğerse havâsstan birkaç kişi perşembe günleri ikindi namazını müteakip evinde ziyaret ederlermiş. Sami Efendi Hazretleri o zamanlar evden çıkamıyormuş.

Camiye gittim. İkindiyi kıldık. İkindiden sonra onlar beş altı kişi, Ö. Kirazoğlu’nun rehberliğinde eve yöneldiler. Ben de arkalarına takıldım. Sokakta gidiyorlar. Bir ara Ö. Kirazoğlu arkasına baktı, beni gördü. “Sen nereye?” dedi. Ben sustum, bir şey demedim. Emin Hocam dedi ki: “Bu benim talebem. Müsaade et, o da ziyaret etsin.” “Peki, etsin.” dedi. Bu şekilde devlethaneye gittik. Burada Ö. Kirazoğlu, hadis okuyarak sohbet yaptı. Sami Efendimiz bir köşede oturuyordu. Herkes sırayla oturdu. Sohbeti dinledik. Sohbetten sonra elini öptük. Bir defa yüz yüze böyle bir görüşmemiz oldu. Tabii kendilerini ziyaret etmek benim için büyük bir şeref oldu. Çok sevindim, çok mutlu oldum elhamdülillah.

 

ALTINOLUK: Dr. Dursun Ağabey ile olan hatıralarınızdan bahsedebilir misiniz?

M. BULUT: Dr. Dursun Ağabeyimiz, çok sevdiğimiz, çok değer verdiğimiz büyük bir zâttı. O zaman Sami Efendimizin ders vekili idi. Musa Efendimiz zamanında Musa Efendimizin ders vekili olarak, Osman Efendimiz zamanında da Osman Efendimizin ders vekili olarak manevi hizmetlerine devam etti.

Dursun Ağabey’i tanıyan herkes onu çok severdi. Biz de çok severdik. Fakat başkalarından farklı olarak bizim Dursun Ağabey ile daha sık beraberliğimiz oldu. Kısa, uzun yolculuklar yapardık. Onun yanında bulunduğumuz müddetçe tatlı ve hoş bir hâlde olurduk.

Efendim, velî zatların halleri başkadır. İnsanın, çeşitli dertleri olsa, elemleri, kederleri olsa, rahatsızlıkları olsa; velî bir zatın huzurunda bir süre bulunsa ne elem kalır ne dert kalır ne sıkıntı kalır hepsi uçar gider. Dursun Ağabeyimizle bir arada bulunduğumuz zamanlarda bu söylediklerimi yıllarca fiilen tecrübe ettik. Dursun Ağabey farklı, çok değerli bir insandı. Ondan çok istifade ettik.  Kendisi bu yoldan hiçbir zaman kıl payı ayrılmadı. Rahmetli Sami Efendimiz, Musa Efendimiz, Osman Efendimiz… her bir mürşide kendi zamanında tam teslim olarak bağlılığını ve hizmetini devam ettirdi.

Sami Efendimiz 1980’de Medine-i Münevvere’ye hicret edince Dursun Ağabey de, İkinci Beyler’deki kendisine ait olan Gülhane Tıbbi Tahliller Laboratuvarı’nı kapattı ve o da Medine’ye hicret etti. Malumunuz 1984’te Sami Efendimiz Medine’de vefat etti. Cennetü’l-Baki’ye defnedildi. Dursun Ağabey de bir süre sonra tekrar İzmir’e döndü.

Dr. Dursun Ağabey çok ibadet ehli birisiydi. Mübarek günlerdeki oruçları, pazartesi, perşembe oruçlarını hiç ihmal etmezdi. Nafile namazlarını hiç aksatmazdı. Her abdest aldıktan sonra iki rekat namaz kılardı. Hiç boş durmazdı. Evine gittiğimiz zaman öyle oturup sağdan soldan konuşmazdı. Ya kendisi sohbet eder, ya da bir kardeşe kitap okuturdu.

Kendisiyle beraber farklı illere ders kontrollerine giderdik. O ders kontrolü yaparken fakire ihvana sohbet ettirirdi. Yanıma Sami Efendimizin, Musa Efendimizin küçük kitaplarından alır, giderdim. Gittiğimiz yerde açar, oradan okurdum. Bunlar dinleyicilere bal gibi gelirdi: “Ne güzel kitap, ne güzel bilgiler…” Sonra derlerdi ki: “Şu kitaplardan biz de bulsak da alsak.” Ben de onlara hediye ederdim. Bunun hikmetini kendi kendime şöyle yorumluyorum: O tat, hem kitabı yazandan kaynaklanıyor, hem de orada bulunan Dursun Ağabey’den kaynaklanıyor. Dursun Ağabey orada olmasa, ben Üstadlarımızın yazdıkları dışında bir kitap okusam, hiç kimseye bal gibi gelmezdi diye düşünüyorum. Yani farklı bir makam…

Dursun Ağabey ile seyahatlerimiz olurdu. Kimsenin başımıza bir afet gelecek, bela gelecek, musibet gelecek diye kalbine olumsuz bir şey gelmezdi. Öyle hoş bir seyahat yapardık. İhvanımızdan dünürüm merhum İsmail Yörükoğlu, Dursun Ağabeyi ara sıra arabasıyla İstanbul'a götürüp getirirdi. “Bir gün” diyor “Yolda giderken radara girmişiz. İleride polis çevirdi. Ehliyet ruhsat sordu. Ben ehliyet ruhsatı çıkarıyorum. Polisin gözü Dursun Ağabey’de.” “Bu kim, babanız mı?” diye sormuş. “Hayır, babam değil ama babam sayılır.” deyince polis, ehliyet ruhsata bakmadan geri uzatmış: “Benim duaya çok ihtiyacım var. Bana dua edin. Aman dikkatli gidin. Sürat yapıp radara girmeyin.” demiş.

Dr. Dursun Ağabeyin yüzündeki nurdan onun sâlih bir insan olduğunu hissediyor. Velilerin hali böyle efendim.

 

ALTINOLUK: Vefat ettiğinde yanında mıydınız?

M. BULUT: Evet. 2007’de emekli olduğum sene, Dursun Ağabey ile Ramazan umresi yaptık. Mekke’de 20 gün, Medine’de 10 gün beraber kaldık. Ertesi yıl 2008’de yine beraber gittik. Mekke’de 20 gün beraber kaldık, Medine’ye geldik. Bir gün kendisiyle ilgilenen arkadaş “Hocam, Dursun Ağabey hastalandı, hastaneye kaldırdık.” dedi. Hemen hastaneye koştuk. Veli zatların işlerini Allah rast getirir. Orada baktık bir Türk doktor var. İmam Hatip mezunu. Dursun Ağabey ona rast gelmiş. Durumu ona sorduk. Dedi ki “Kalbi yavaş çalışıyor.” Orada yoğun bakıma kaldırdılar. Yoğun bakımdaki hastalara günde bir saat ziyaretçi kabul ediyorlardı. Ertesi gün ziyaret ettik. Bir sonraki gün gittik, baktık yatağı boş. Orada yatan başka bir hasta dedi ki: “Sizin dostunuz vefat etti.”

Türkiye ile telefonlaşmalar ve resmi yazışmalar ile defni için lazım gelen izin işlemleri ilgilenmek fakire nasip oldu elhamdülillah.

Üstadımız da o esnada Medine’de bulunuyorlardı. Etrafında bulunanlara “Dursun Ağabey vefat etti. Sabah namazına defnolunacak inşallah.” buyurmuşlar. Bunu sonradan öğrendim.

Normalde bu işlerin böyle kısa sürede bitmesi mümkün değil. Gece yarısına kadar kadar resmi işler sürdü.  Bunlar tamamlanınca ben de otele geçtim, abdest tazeledim.  Yıkanacağı yeri öğrendim. Oraya vardığımda gasl işlemi tamamlanıp Mescid-i Nebevi’ye gönderdiklerini öğrendim. Cenaze namazını kıldık. Üstadımız ve ihvanımızdan kalabalık bir cemaatin de iştirakiyle Cennetü’l-Bakî’ye defnedildi. 

Dursun Ağabeyimiz Kadir Gecesi’nin bir öncesindeki Cuma gecesi o mübarek topraklarda vefat etti. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet, makamı âlî olsun. Bizleri cennetinde kavuştursun.

 

ALTINOLUK: Hocam, Musa Efendimizle olan hatıralarınızdan bahsedebilir misiniz?

M. BULUT: Musa Efendimizin sohbet meclislerinde çokça bulunduk elhamdülillah. Musa Efendimiz, Sami Efendimizin sağlığında O’nun sağ koluydu. Bunu herkes biliyor. Sami Efendimizin vekili olarak İzmir’e ders kontrolüne gelirdi. Biz de yanına giderdik. Hacı Ahmed Dayhan Amca bir dairesini misafirler için özel olarak hazırlamıştı. Musa Efendimiz de burada misafir olurdu. O zaman ihvan çok kalabalık değildi. Herkes buraya gelirdi. Musa Efendimiz orada ders kontrolü yapardı.

Musa Efendimizin İstanbul’da ve Bursa’daki sohbet meclislerinde de bulunduk. İzmir’de bir sohbetlerinden önce Dursun Ağabey’in işaretiyle fakire aşr-ı şerif okuttular. O da benim için güzel bir hatıra oldu.

Musa Efendimiz büyük bir zattı. “Zikr-i dâimîde olan bir insan nasıl olur?” diye sorulsa “Musa Efendimiz gibi olur.” derim. Fakir O’nun oturuşundan, kalkışından, duruşundan, dudaklarının kımıldamasından velhâsıl her hareketinden zikr-i daimide olduğunu hissederdim.

 

ALTINOLUK: Hocam, okuyucularımıza, manevi yolda olan kardeşlerimize neler tavsiye edersiniz?

M. BULUT: Elhamdülillah, bizim yolumuz Ehl-i sünnet yoludur. Ehl-i sünnet, yani Kur’an ve Sünnet yoludur.

Memleketimizde şeyh çok, mürşid çok. Ama bunlardan bazıları Kur’an bilmez, sünnet bilmez, ilmihal dahi bilmez. Böyle şeyh mi olur? Şeyh dini, Kur’an’ı, sünneti bilmeli. Tamamıyla bilmek belki mümkün değil ama hiç olmazsa kendine ve çevresindekilere yetecek kadar bilmelidir.

Bu bakımdan, bizim yolumuz güzel bir yoldur. Bizim mürşidlerimiz Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemden beri hepsi kâmil mürşidlerdir. Sami Efendimiz, kibâr-ı ehlullahtandır. Musa Efendimiz de, Osman Efendimiz de öyledir. Onların tavsiyeleri Kur’an ve sünnet merkezlidir, fevkalade güzeldir. İstifade etmeye gayret ediyoruz elhamdülillah.

Bir kimse ben cennet adayı olmak istiyorum diyorsa, öncelikle şerî prensiplere uygun bir hayat yaşamalıdır. Çünkü önce şeriat, sonra tarikat. Şeriat olmadan tarikat olmaz. Yani beş vakit namazını düzgün kılacak. Tadil-i erkâna riayet içerisinde kılmaya gayret edecek. Dini prensiplerin hepsine bağlı bir hayat yaşayacak, yasaklardan şiddetle uzak bulunmaya çalışacak. Bir de böyle ehli sünnet çizgisinde bir mürşid-i kâmilden evrad ü ezkar dersi alır da bunu usulüne uygun bir şekilde, kendisine tarif edilen şekilde, düzenli bir şekilde yaparsa Allah’ın izniyle o kişi manen yükselir inşaallah. Cennet adayı olur. Yolumuzda eğrilik yoktur. Yolumuz güzeldir, aydınlıktır.

Arkadaşlara bazen şöyle diyorum: Arkadaşlar, bu aldığımız dersler fevkalade güzel. Biz böyle bir mürşid-i kâmilden evrad ü ezkar dersi almasaydık, acaba bunları kendi kendimize ne kadar çekerdik? Günde yüz on bir kere istiğfar eder miydik? Salavat getirir miydik? Kelime-i tevhid okur muyduk? Ama şimdi biz bir görev aldık diye yapmaya çalışıyoruz. Bir, iki, üç, beş, on, yüz, bin. Ondan sonra vücut, nefis, insan alışıyor, hayatın bir parçası haline geliyor.

Bu bakımdan herkese tavsiyemiz, eğer istikballerinin güzel olmasını istiyorlarsa, bu güzel maneviyat yolundan istifade etsinler ve kendilerini manen yetiştirsinler.

 

ALTINOLUK: Hocam bu tür sohbetlerimizi bir dua ile bitiriyoruz. Sizlerden de dua istirham ediyoruz.

M. BULUT: Yüce Rabbimiz bizlere iman-ı kâmil nasip eylesin. Sırat-ı müstakîme hidayet eylesin. Kalbimize marifetini, muhabbetini, aşkını, rızasını yerleştirsin. Bize razı olacağı sâlih ameller işlemeyi nasip ve müyesser eylesin. Görünür görünmez, güç yetirilmez, her türlü kazalardan, belalardan, musibetlerden, şerlerden, şeytanın şerrinden, nefsimizin şerrinden, kötü insanların şerlerinden bizleri muhafaza eylesin.

Bizi her türlü hayırlarda muvaffak eylesin. Bütün din kardeşlerimize yardım eylesin. Bütün Müslümanlara sağlık, sıhhat, afiyet, huzur versin. Son nefesimize kadar dinî prensiplere bağlı bir hayat yaşamayı, son nefesimizde kelime-i şehadet getirerek ruhumuzu teslim etmeyi, cennet-i âlâyı hak ederek bu fani alemden bâkî aleme göç etmeyi hepimize nasip eylesin. Âmin.

 

ALTINOLUK: İstifadeli bir sohbet oldu. Teşekkür ederiz, Allah razı olsun hocam.

M. BULUT: Biz teşekkür ederiz. Allah sizlerden de razı olsun.

 

Hazreti Hatice Validemizine Komşu Olmak

Dursun Ağabeyimiz Medine’ye göç edince Ahmed Dayhan Amca onun yerine İzmir ders vekili olmuştu. Kendisi aslen Konyalı olup sonradan İzmir’e göç etmiş. Eskiden marangozmuş, sonradan müteahhitlik de yaptı. O’na ders vekilliği teklif edilince diyor ki: “Ben okumamış birisiyim. Nasıl yapacağım?” “Pekâlâ yaparsın.” demişler. Kabul ettirmişler. Hakikaten o da velî bir zattı. Onun da çok güzel hallerine şahidiz. Dursun Ağabey gibi, aynen O’nun huzuruna vardığımız zaman da kendimizi güzel ve hoş hissederdik. Elemler, kederler ne problem varsa uçar giderdi.

Ahmed Dayhan Amca 1986’da umre yapmak üzere oğlu merhum Hasan Dayhan’la beraber Mekke’ye gidiyorlar. Otelde yanında Türk öğrenciler de varmış. Bir gece onlara diyor ki: “Beraber Hazreti Hatice validemizin kabrini ziyaret edelim. Ona bir Yâsîn okuyup gelelim.”

Onlar diyor ki: “Hacı amca, bize kapıyı açmazlar.” O da diyor ki: “Olsun, bir teşebbüs edelim. Gidelim, bir rica edelim.”

“Hacı amcanın hatırına mezarlığa kadar gidip gelelim bari.” diyorlar. Mezarlığa varıyorlar. Kapıdaki bekçiye ne dedilerse bekçi kapıyı açmış: “Buyurun.” demiş. Girmişler ve ziyaret etmişler. Kendisinin Hz. Hatice Annemize ayrı bir muhabbeti vardı.

Ziyaretten dönerlerken Ahmed Dayhan Amca “Öldüğüm zaman beni şuraya defnedin.” diye eliyle bir yeri işaret ediyor. Onlar da “Hacı amca, Allah uzun ömür versin.” diyorlar. Otele geliyorlar. Ertesi gün hasta oluyor. Bir gün sonra vefat ediyor. Defin işlemleri yapılıyor. Cenaze namazı Mescid-i Haram’da kılınıyor, sonra götürüyorlar, hakikaten de o işaret ettiği yere defnediliyor. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet, makamı âli olsun. Rabbim bizleri cennetinde buluştursun.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle