Mü’mini Uçuran İki Kanat: Sabır ve Şükür

Muhterem Okuyucularımız;

Hayat ve ölüm, Cenâb-ı Hakk’ın insanları denemek için yarattığı birer hakikattir. Hayatın mânâsı ölümde, ölümün derinliği hayatın med-cezirleri içindedir.

Dünya hayatının bütün muhatevâsı, insan açısından ya sabır ya da şükür sebebidir. İnsanın başına gelen her türlü kazâ, belâ, musibet, hastalık, ölüm vb. onun “sabır” kanadını oluşturur. Aynı şekilde hayır, güzellik ve ibadetlere azmi kuşanarak “son ana kadar” ve “istikrarlı bir şekilde” dâim olmak da başlı başına bir “sabır” hâlidir. İnsanın içindeki nefsi, dışarıdaki insan ve cinlerden olan şeytanlarla mücadelesi, bu mücadele sebebiyle şirk, küfür, nifak ve isyandan uzak durma gayreti de sabrın bir başka veçhesidir.

Bir de şükür kanadı var; insanın “insan olma hasebiyle” sahip olduğu akıl, sağlık, ruh-beden nîmetleriyle, yediği, içtiği, sahip olduğu veya kendisine verilmiş her emanet için ayrı ayrı şükretmesi gerekir. Bunların içine mânevî nîmetler olan îman, mârifetullah (Allâh’ı tanıma), muhabbetullah (O’nu sevme), Âhir zaman Peygamberi’nin ümmeti olmak vb. diğer nîmetleri eklemeye başladığımız zaman bu şükrün de ziyâdeleşmesi gerekir.

Her nîmet, şükürle ziyâdeleşir; nankörlükle insanın aleyhine döner ve yok olup gider.

O hâlde insan, hayatının her ânında hem şükrü, hem de sabrı “kuşanmalı”dır. O şükrü kadar Allâh’ın yanındadır, sabrı kadar da Allah kendisiyle beraberdir. Aslında bunu tersinden söylemek de mümkündür; sabreden kendisini Allâh’ı yanında bulur; şükreden de her an Allâh’ın ikram ve ihsanlarıyla yanında olduğunu hisseder.

İçinde bulunduğumuz kıymetli vakitler, hac ayları ve Kurban Bayramı günleri hem sabrın hem de şükrün iç içe geçtiği demlerdir. İnsan, Allâh’ın kendisine verdiği nîmetlere şükür için “kurban” keser; onu gerektiği gibi îfâ etmek ve ihtiyaç sahiplerine bu takvâ nişânesini ulaştırmak gayesiyle içindeki bütün menfî istek ve temâyüllere sabreder, o ibadetin hakkını vermeye çalışır.

Aynı şekilde ömrünün ve zenginliğinin şükrü olarak haccı îfâ etmeye niyetlenir ve burada karşılaşacağı her türlü zorluk ve meşakkatlere sabreder. Ailesinden ayrılırken, kurulu düzeninden, işinden, rahatından, alışkanlıklarından ayrılırken yine sabreder. Oradaki mânevî havayı yaşayınca, kendisini peygamberlerin ve Peygamber Efendimiz’in bulunduğu mekânlarda hissedince, bütün hücreleri “şükürle” dolar. İnsan olduğu için, müslüman olduğu için, buralara gelme imkânı bulduğu için “şükür”!..

Cenâb-ı Hak, ümmet olarak yaşadığımız şu çile dolu günleri, yüzümüzün ve gönlümüzün güleceği bayram demlerine çevirsin. Gönlümüzün bir tarafı sevinirken bir tarafının buruk ve mahzun olmadığı, gerçek bayram sabahlarını bizlere de göstersin.

Hac günlerinden, ümmetin birlik ve dirilişinin mayasını almış olarak ayrılmayı; düşmana karşı yekvücud hareket etme şuur ve idrâkine erebilmeyi nasip etsin. Bizi, yaşadığımız ve yerin dibine geçtiğimiz şu zillet günlerinin mahcubiyetinden kurtarsın ve aziz ümmet olma şeref ve haysiyetiyle tekrar diriltsin.

 İbadetin, takvânın, hayânın, cihâdın, şehâdetin; kısacası îman ve kulluğun lezzet ve heyecanını bize tekrar tattırsın. Bizi, îmânı hücrelerine kadar hisseden, yaşayan ve dipdiri mânevî hayatıyla insanlığa örnek olan hakiki mü’minler arasına dâhil eylesin. Her birimizi bu îman ve şuurla yaşatsın ve yine bu îmanla huzuruna kabul buyursun; râzı olduğu kullarıyla beraber haşr u cem eylesin. Âmîn.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle