Kurban Bir Kıyamdır

Kıyam dendiğinde aklımıza namaz ibadeti için ayakta durmak anlamı geliyor. Rabbimiz Kur’ân’ımızda (Maide Suresi, 97. Ayet) kurbanlık hayvanların ve gerdanlıklarının da bir “kıyam” olduğunu ifade ediyor. Kurbanın kıyam oluşuna hangi meali açsanız farklı bir anlam verilmiş. İlahi kelamın kıyamete kadar sürecek ve kendisine hayran bırakacak anlam zenginliğini gösteren derin bir nokta bu şüphesiz. Kurbanın kıyam mânâsını tercüme edenlerin kimisi nizam demiş, kimisi geçinme vesilesi, kimisi destek, kimisi sembol, kimisi de diriliş…

Kurban nasıl bir kıyamdır? İlk aklımıza gelen büyüklerimiz Ramazanoğlu Sami Efendi ve hayrü’l-halefi Musa Efendi kaddesallahu sirrahuma’nın kurbanlıkları kesilirken kıyam etmeleri, merasimin başından sonuna kadar ayakta durarak, sanki namaz kılar gibi bir huşu, sükût ve tefekkür içerisinde bu ibadeti yerine getirmeleridir. Şimdilerde sanal hesaplara ve vekâletlere tahsis edilmiş bir ibadet hakikatte nasıl ifa edilmelidir? İşte bu diriltici örnek bize kurbana kıyamla nasıl tazim edilmesi gerektiğini öğretiyor.

Kurbanın kıyam oluşunun bir diğer mânâsı da içimizdeki sahte ve geçici bağları söküp atmasına vesile olmasıdır. Modern çağın yalnızlaştırılmış, dijital yankılar içinde savrulmuş insanı için kurban, yeniden yön bulma fırsatıdır. Sahip olduklarının kölesi olmuş insan, ancak kurbanla esas kıymetini hatırlayabilir. Kurban, insanın Allah için ayağa kalktığı; nefsine, korkularına ve putlarına karşı meydan okuduğu bir ibadet olarak onu tekrar kalbinin hayatına yönlendirecek ve bu ibadetle insan sadece affa değil, dirilişe de talip olacak.

Kurbanla diriliş, Hz. İbrahim aleyhisselam ile başlayan bu ibadetin zengin anlam dünyasına girmekle başlamalı. Kurban ibadetine dair Kur’ânî kavramları (nüsük, zebîha, hedy, nahr ve kurban) merkeze alarak, bu ibadetin çok katmanlı anlam dünyasını tefekkür etmeliyiz. Bu kavramların her birisi, dirilişin ayrı bir boyutuna işaret ediyor çünkü: Nüsük ile niyet safiyetine, zebîha ile nefsin terbiye edilmesine, hedy ile Allah’a adanmış bir yolculuğa, nahr ile kıyam bilincine ve kurban ile Allah’a yaklaşarak yeniden var olmaya ihtiyacımız var.

İnsan, dünya bağıyla çürür; Allah’a adanmışlıkla dirilir. Hz. İbrahim aleyhisselam’ın rüyasında kurban ettiği gördüğü oğlu İsmail ile yaşadığı imtihan, nefsini bağladığı bir ziynetten kurtulması, hevasını öldürüp iradesini diriltmesiydi. İnsan Allah içindir. Ne var ki insan kendisine bazen bu pahadan düşük değerler biçer. Kurbanın Allah için adanan canı ve akan kanı bu düşük değerler karşısında esas değerimizi hatırlamanın bir vesilesidir.  

Modern çağın bunalmış, yönünü kaybetmiş, kendine ve Rabbine yabancılaşmış insanı için kurban, bir teneffüs ve toparlanma imkânıdır. Sahip olduklarının kölesi olmuşlara kurban bir öze ve hakikate dönüş fırsatı sunuyor. Kurbanı, yılın bir günüyle sınırlamayalım; her an nefsimizi kurban etmemiz gereken bir iç disiplin, bir diriliş yolculuğuna muhtacız. Bu sayımızda, kurbanı bir ibadet olmaktan öte bir varoluş kıyamı olarak anlamaya ve bütün hayatımıza yaymaya davet ediyoruz. Bu düşüncelerle bayramınızı tebrik ediyor, bir sonraki sayımızda buluşmak üzere hayırlar diliyoruz.

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle