Büyük Veliler Yolu

Rasûlullah Efendimizin hayat tarzı, insanlığın muhtaç olduğu güzel ahlâkın kemâlidir. İnsanlığın zirvesine erişmek isteyenin sünneti bir hayat tarzı olarak benimsemekten başka yolu yoktur. Hakikat oradadır, onunladır, odur. Dosdoğru yolda yürümek de sünnetle mümkündür. Demek ki nimet, sünneti esas alanlarla birlikteliktedir.

İslam Rabbimizin üzerimizdeki en büyük nimetidir. İbni Abbas radıyallahu anh, Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’e zâhir ve bâtın nimetlerin ne olduğunu sormuş ve şu cevabı almıştı: “Zâhir nimet, İslam ve Allah’ın seni mükemmel bir şekilde yaratması, bâtın nimet ise kötü amellerini gizleyerek seni rezil etmemesidir.

İslam, Rabbimizin hakkımızdaki muradının adresidir, çünkü katındaki yegâne din odur. Bütün peygamberler İslâm’ı tebliğ etmek için gelmişlerdir. Allah’ın hoşnutluğu İslâm’dadır: “Bugün sizin için dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim” (Mâide, 3) İslam nimeti, Allah’ın rızasına kavuşmak için hem imkânımız hem de imtihanımızdır. İmkân şükretmek; imtihan, şükrün keyfiyetini keşfetmektir.

İslam nimetine şükür, dosdoğru yol (sırât-ı müstakim) üzere yolculuğa muvaffak olabilmektir. Fatiha’da Rabbimizden bizi dosdoğru yola iletmesini niyaz ederiz. Dosdoğru yol, kendisine nimet verilenlerin yoludur. Yol, İslam’ı yaşayanların yoludur. Dolayısıyla yoldan çıkmamak, İslam’ı yaşayanlardan ayrı düşmemek anlamına gelir. İtminana ermiş nefse yapılan “cennetime gir” çağrısından önceki ifadenin “kullarımın arasına gir” olması ne kadar dikkat çekicidir.

İslam’ı yaşamak Kur’an ve Sünnet’e uymak demektir, amennâ. Ama dikkat buyurulmalıdır ki Kur’ân’ı bize tebliğ eden bir insandır. Sünnet Kur’an’ın fiili tefsiridir. Hz. Aişe Validemizden nakledilen “O’nun ahlâkı Kur’an’dı” ifadesi nebevî ahlâkın aslında Kur’an ve Sünnetin birbirine feda edilemez birlikteliğine delildir. Dolayısıyla Rasûlullah Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in güzel ahlâkı esas alınmadan dine dair iki emanete uyulmuş olmaz.

Sünnet, Allah’ın razı olduğu insani örnekliğin sadece yaşanmış değil, her zaman ve zeminde yaşanacak şablonudur. Sünnet, yolda olmanın ve yoldan sapmamanın çaresidir. Rasûlullah Efendimizin hayat tarzı, insanlığın muhtaç olduğu güzel ahlâkın kemâlidir. İnsanlığın zirvesine erişmek isteyenin sünneti bir hayat tarzı olarak benimsemekten başka yolu yoktur. Hakikat oradadır, onunladır, odur. Dosdoğru yolda yürümek de sünnetle mümkündür. Demek ki nimet, sünneti esas alanlarla birlikteliktedir.

Kendisine nimet verilenler, sünnet ve nebevî ahlâk ile hayatlarını tanzim edenlerdir. Biz onlara büyük veliler diyoruz. Büyük veliler, sünneti bir hayat tarzı haline getirmeye muvaffak olmuş bahtiyar kullardır. Bu kulların kalplerini Allah sevgisi kuşatmış, böylelikle nebevî ahlâk her hal ve hareketlerine yansımıştır. Büyük velilerin yolu sünnet yolu, dolayısıyla kendisine nimet verilenlerin yoludur.

Büyük veliler, Allah’ın Veli ismi ile rızıklanmış kullardır. Onlar sünnete uymadaki gayret ve azimleri ile mü’minlere aydınlık yolu gösterirler. Dosdoğru yol üzerinde olmak nebevî ahlâkı temsil etmekle mümkündür. Bu temsil Rasûlullah Efendimiz’den sonra hep devam etmiş, büyük veliler yolu, hiç coşkusunu yitirmeyen bir dirilik pınarı olarak tarih içinde sürekli çağlamaya devam etmiştir.

Büyük velilerin yolu bir hayır yarışıdır. Gaye, En Güzel İnsan’a en çok benzeyebilmektir. Büyük veliler hangi çağ ve mekânda yaşarsa yaşasınlar, o yarışla birbirine benzemiş, aynı kaynağın diriltici iksiri ile insan güzellerine dönüşmüşlerdir. İnsan güzeli olmak fıtratın tabiî güzelliğini aksettirmektir. Onların bakışları ibret, sözleri hikmet, sükûtları tefekkürdür. Sünneti her şekilde tavizsiz, büyük bir şevk ile tatbik edişleri kendilerini, yüze ferahlık, gönle sükûnet ve göze şifa veren bir duruşa muvaffak kılmıştır.

Büyük veliler Rabbimizin kullarına bir merhamet tezahürüdür, çünkü onların yolu, kendisine nimet verilenlerin yoludur. Nimetin en büyüğü nebevî ahlâkı temsildir. Rabbimiz dosdoğru yolu, yolcular ile tarif etmektedir. Sırat, kendisine nimet verilenlerin sıratıdır. Dolayısıyla yol arayan, aslında doğru yoldaki yolcuyu aramalıdır. O yüzden evvel refik, sonra tarik denmiştir. Sırat-ı müstakîm, sünnet ile istikamet bulmuş refiklerle bilinecek ve ancak refiklerle yürünecek bir yoldur.

Yoldaki refik, yolun kendisi kadar önemlidir. Büyük veliler, dosdoğru yolda aşk ve şevkle yürüyebilmenin yöntem ve çarelerini sünnetle bulmuş yol rehberleridir. Onların yolu, yolda süreklilik ve devamlılığın, hassaten refikliğin usul ve esaslarını öğretir. Büyük veliler yolu bu zaviyeden nebevî ahlâk ile donanmanın her zaman, zemin ve şartta tahakkukunu mümkün kılan bir rahmet vesilesidir.

Büyük veliler, dosdoğru yoldaki büyük yolculardır. Onların kat ettiği mesafe ile büründükleri hal, kendileri ile yolculuk yapabilmek için güven telkin eder. Attıkları her adımla içlerinde mesafe almış bu insan güzellerini sevmek aslında Allah’ı ve Habîb-i Edîbi’ni sevmektir. Onlar, bakıldıklarında Allah’ı hatırlatırlar. Yüzlerindeki daimi hüzün ve mehabet nimet verilenlerin yolunun güzelliğini, çok zaman zorluğunu ve en önemlisi de yolda lâzım olan azim, istikamet ve kararlılığı aksettirir.

İnsan yola düşüp mesafe kat etmişe fıtrî bir meyil duyar, çünkü herkes yolcudur. Herkes yolda ne ile karşılaşacağını bilmek, ne yapacağını keşfetmek ister. Bir grup insana düz bir kâğıt hakkında mı buruşuk bir kâğıt hakkında mı yazmak istediği sorulduğunda alınan cevapların nerede ise tamamı buruşmuş kâğıda dair olmuş. Düz kâğıttan yola çıkmadan buruşuk kâğıda ulaşılmaz. Büyük veliler, dosdoğru yolda yürümek hususunda emeği ve dolayısıyla hikâyesi olan insanlardır. Onları bahtsızlar dışında herkes sever.

Büyük velilerin hikâyesi bir ustalık çıraklık ilişkisidir. Yola acemilerle çıkılmaz. Yola, yolun badirelerini bilen rehberlerle çıkılır. Rehberlik, çıraklıkla başlayıp, mahir bir elden zaman ve himmetle devşirilen ustalıkla elde edilen bir vazifedir. Her rehber bir önceki rehberden el almıştır. Bir önceki, bir önceki diye gidilen hattın en başında Sevgili Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz yer alır. O, rehberlerin rehberidir. Yolu O açmış, yolda nasıl yürünmesi gerektiğini O göstermiştir.

Hepimiz Rabbimize giden bir yol üzerindeyiz: “Ey insan sen Rabbine varan yolda çabalayıp durmaktasın, nihayet O’na varacaksın.” (İnşikak, 6) Yolda ancak kalple yürünür. Kalple yürüyen, kalbine mesafe aldırır. Zaten mesafe aldırılması ve arı duru hale getirilmesi gereken sadece kalptir. O yüzden “geride kalan kalbinizse, mutlaka geri dönersiniz” denmiştir. Büyük veliler yolu kalbini baş gündemi yaparak yürüyenlerin yoludur.

Büyük velileri ve onların mübarek yolunu anlatmaya ne haddimiz ne de mecalimiz vardır. Bizler o yolun güzellerini yine kendilerinden öğrenir, onları yine kendi şâhitlikleri ile biliriz. Hâce Musa Efendi kuddise sirruh’un aşağıya derlediğimiz ifadeleri büyük velileri ve büyük veliler yolunu bize ne güzel aksettirir. Büyük veliler yolunu idrak etmek kolay değildir, o yol ancak, teslimiyet ve muhabbetle fark edilecek bir yoldur.

Hâce Musa Efendi kuddise sirruh’un ifadesiyle “kibâr-ı ehlullah”, kalpleri Allah sevgisi ile kuşatılmış kullardır. O yüzden hareketleri hep edep, saygı ve tevâzû çerçevesi içinde gerçekleşir. En korktukları, bir mü’minin kalbini incitmektir. Çünkü mü’minin kalbinin nazargâh-ı ilâhî olduğunu bilirler.

Büyük veliler sünneti bir hayat tarzı olarak benimsemiş, Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin ahlâk ve âdâbıyla yücelmişlerdir. Bu yüzden her işlerinde orta haldedirler. İstikamet ehli oldukları için muameleleri noksansızdır. İktisada riâyet eder, israftan kaçınır, diğer taraftan Allah yolunda deryalar gibi infak ederler.

Büyük velilerin Rablerine karşı boynu büküktür. İbadetlerini derin bir şevk içinde yapar, buna rağmen kendilerini daima kusurlu görürler. O’nun rahmetine sığındıkları için hiç ümitsizliğe düşmezler. Kimsenin aleyhinde konuşmaz, kimsenin kusurunu ve hatasını ifşâ etmez, kendilerine karşı kötü harekette bulunanları dahi affederler. Ancak Kur’ân ahkâmına, Rasûl-i Ekrem Efendimize ve hak dostlarına dil uzatanlara gereken cevabı verirler, lâzım gelen muâmeleyi icra ederler.

Sağlam temel üzerine oturdukları için bid’at nedir bilmezler. Çünkü her hareketleri Kur’ân-ı Kerîm ahkâmına ve sünnet-i seniye âdâbına uygundur. Müstakimdirler, dürüsttürler; insanların tesiri altında kalmazlar, hatır için hakikatten ve doğru sözlülükten ve adaletten ayrılmazlar. Müseccel Allah ve din düşmanları müstesna, herkesi severler ve darda kalanların maddî-mânevî yardımına koşarlar.

Büyük veliler dinin ve insanlığın şerefini daima korurlar. Allah Teâlâ’nın ledünnî ilmiyle süslenmişlerdir. Gecelerini namaz, istiğfar, dua, zikrullah ve Kur’ân okumakla geçirdikleri gibi gündüzlerinde de halka yardım ve nasihat eder, cenâzelerde bulunurlar. Sülehâyı, zuâfayı ziyâreti ihmal etmezler; yetimlerle, ihtiyaç sahipleri ile alâkadar olurlar, ellerinden geldiği kadar yardım ederler.

Hâce Musa Efendi kuddise sirruh’un beşaret nevindeki şu sözleri büyük veliler yolu ile alâkalı hepimizi alâkadar eden bir beşarettir: “Bizim yolumuz büyük veliler yoludur. Alelâde, düzmece yapılmış bir yol değildir. Abdülkâdir-i Geylânî Hazretlerinin, Şâh-ı Nakşibend Hazretlerinin ve emsali gibi Cenâb-ı Hak dostlarının hayatlarına gıpta ediyoruz. Biz madem onları seviyoruz, onların yolundayız; gayret edildi mi Cenâb-ı Hak aynı neşeyi bize de verir. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın hazinesi geniş. Olsa da olmasa da nasibimize göre olanı alırız.”

PAYLAŞ:                

Mehmet Lütfi Arslan

1972 yılında Vezirköprü’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Merzifon’da tamamladı. 1995 yılında Marmara Üniversitesi İngilizce İşletme bölümünden mezun oldu. Aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle