Bize Tevhid Güncellemesi Lâzım

Depremde rahmet-i rahmana uğurladığımız, merhum Mahmut Durusoy ağabeyimiz gençlere şunu sorardı: “Seni sabah namazına kaldırmayan iman, yarın sırattan nasıl geçirecek?”

Hepimizin üzerinde düşünmemiz gereken bu soru, benzer başka soruları da davet etmez mi?

Bizi haksız kazançtan alıkoymayan elimiz, adalet terazisini kaldırıp, mülkün temeli nasıl kılacak?

Öfkemizi dizginlemeyen irademiz, merhameti nasıl üretecek?

Haksızlık karşısında sus pus olan dilimiz hakkın ve hakikatin bayraktarlığını nasıl yapacak?

Kötü zanlar, yanlış algılarla puslanmış niyetimiz ahlâk iddiasını neye dayandıracak?

Görülmemesi gerekene perde çekemediğimiz gözümüz ötede esas görülmesi gerekeni nasıl görecek?

Hayatın küçük imtihanlarında bile zaafa düşen bir inanç, kriz anlarında kendini nasıl ispat edecek?

Belki de asıl soru şudur: “İnsanlar, hiç imtihana tâbi tutulmadan, sadece “iman ettik” demekle bırakılıvereceklerini mi sandılar?” (Ankebut, 2)

İman bir iddiadır. Her iddia da ispat ister. İspatını yapamadığımız iman bize hayat vermez. Kitabımız, inanıyorsak üstün olduğumuzu söyler. Üstünlük hem psikolojik bir duruş hem de maddi gücü getirecek bir azim ve gayrettir. Bu ikisi de yoksa imanımızda zaaf var demektir. İmanımızdaki zaaf; eskimesi, pörsümesi ve bize hayat kaynağı olmaktan uzaklaşmasıdır.

Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- imanın elbisenin eskidiği gibi eskiyeceğini ifade etmişler. Kur’an’dan sonraki en büyük mucize sayabileceğimiz Ashâb-ı Kiram arada birbirlerine, “Gelin, bir an da olsa iman edelim” derlermiş. İman edenlere “iman edin” çağrısı diri bir iman çağrısıdır. Hepimizin imanımızı diri tutmaya ihtiyacımız var.

İmanlarımız eskiyor, yıpranıyor, tazeliğini yitiriyor. Bize tevhid güncellemesi lâzım. İmanlarımızı “Lâilâhe illallah” zikri, fikri ve şükrü ile yenilememiz gerekiyor. Tevhid güncellemesine ilaveten tefekkür, amel-i sâlih ve güzel muhit tedbirleri de diri bir iman için olmazsa olmazlardır.

Tefekkür, imanı bir alışkanlığa dönüşmekten kurtarır. İnsan neye niçin inandığını hep düşünmelidir. Kur’ân’ımızın sürekli “düşünmez misiniz, akletmez misiniz?” şeklindeki soruları imanın zihni askıya alan bir teslimiyet değil; bilinci diri tutan bir bağlılık olduğunu gösterir. Tefekkür, imanı bilgi olmaktan çıkarıp îkana dönüştürmek için elzemdir.

Amel-i sâlih, imanın hayattaki karşılığıdır. İman, davranış üretmediğinde zayıflar; davranışla beslendiğinde güçlenir. Küçük ama sürekli salih ameller, imanı mücerret bir kabul olmaktan çıkarır. İnsan inandığı gibi yaşamazsa, yaşadığı gibi inanmaya başlar.

Güzel muhit ise imanın nefes aldığı ortamdır. İnsan çevresinin rengine boyanır. İmanı hatırlatan, ahlâkı görünür kılan ve istikameti destekleyen sâlih ve sâdık bir çevre imanı kavî kılar. Kasvetin, tüketimin ve sürekli nefisleri öne çıkartmanın hâkim olduğu ortamlarda iman korunmak bir yana gittikçe zayıflar.

Üç ayların bereketli mevsimine girdik. Bu sayımızda “Elbisenin Eskidiği Gibi İman da Eskir-Hadi Yeniden İman Edelim” çağrısı yapıyoruz. İmanımızın en büyük imkânımız olduğunu hiç unutmamamız gerekiyor. Bizler Müslümanlarız. Temsil ettiğimiz hakikat insanlığın muhtaç olduğu hakikattir. O hakikat ile dirilmek, o hakikat ile kendimizi, işimizi, muhitimizi cazip kılmamız gerekiyor. Kendisi ile dirilemediğimiz bir hakikati başkalarına teklif edemeyiz.

Üç aylarınızı ve Miraç Kandili’nizi tebrik eder, bir sonraki sayıda buluşmak üzere hepinizi Allah’a emanet ederiz.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle