Çocuğumuzu sevelim!

Uzmanların görüşüne göre, çocuğun kimlik oluşturmasında anne-babanın tavrı, sözleri, duruşu, tutarlılığı oldukça önemlidir. Çocuk doğruyu-yanlışı, sınırları âileden öğrenir.

Uzmanların görüşüne göre, çocuğun kimlik oluşturmasında anne-babanın tavrı, sözleri, duruşu, tutarlılığı oldukça önemlidir. Çocuk doğruyu-yanlışı, sınırları âileden öğrenir.
Peygamber Efendimiz şöyle tavsiyede bulunmuştur:
“Çocuğu olan, onunla çocuklaşsın!” (Deylemî, III, 513)
 Eskiden insanlar, çocuklarını kucaklarına alıp sevmeyi, ona “canım, bebeğim, çocuğum!” demeyi ayıp sayar veya çocuğun bununla şımaracağını düşünerek çocuğu uyurken severlermiş. Pek çok çocuğun ilerleyen yaşlarında anne-babasına hitâben:
“-Bana bir kere bile «Evlâdım!» demedin, sarılıp öpmedin!..” diye şikâyet ettiğine şâhit olmuşuzdur. 
Haksız da değildir hani… Çocuk, sevilmekten şımarmaz. Onu şımartan şey, ona, “Hayır!” diyememek ve onun sınırsız isteklerini, “Yeter ki sussun!” diye hemen yerine getirmektir.
Sevgi, şefkat gizlenmemeli. Eğer bir insan, sevmeyi bilirse mutludur. Çocuğumuzu içimizden geldiği gibi sevip sarmalıyız. Belki buna bir daha vaktimiz olmayabilir. Çocuğa zaman ayırma; şimdilerde onunla haftada bir gün parka veya sinemaya gitme şekline dönüştü. Bu yetmiyor maalesef...
Çocuğun sevgiden mahrum büyümesi, onu daima eksik yapar. Bir türlü kendine güvenemez, yakınlarına güvenemez. Başı sıkıştığında kime gideceğini bilemez. Hırçın ve bir o kadar da korkak olabilir. İstenmeyen davranışlar, sonra bize üzüntü olarak geri dönebilir. Eğer sevmeyi biliyorsa, bir ebeveyn aslâ geri durmamalı. Sevgi ve şefkatin yenemediği hiçbir zorluğun olmadığına dair birçok hadîs-i şerîf, atasözü ve deyiş vardır.
Anne-baba olmak, sadece çocuk sahibi olmak değildir. Anne-baba olmak, daha çocuk dünyaya gelmeden, onun var oluşu, terbiyesi ve ahlâkının gelişimi hakkında bilgi sahibi olmaktır. Çocuk, anne-babaya, Allah Teâlâ’nın bir emânetidir. Bu şuurla, onun gelişine maddî hazırlık yapıldığı gibi, mânevî ve psikolojik hazırlık da yapılmalıdır.
Dinimizin emrettiği, toplumumuzun sahip olduğu medeniyet ve kültür değerleri, çocukların yaş, seviye ve mizaçlarına göre zamana yayılarak ve bütün eğitim imkânları kullanılarak verilmelidir. Anne-baba, bu hususta kendilerini yeterli görmezlerse, ilmine, ahlâkına ve eğitimciliğine güvendikleri kimselerden yardım ve destek almalıdırlar. Kısacası, çocuk, Allâh’ın bir emaneti olduğu gibi, toplumun ve insanlığın da anne-babaya geçici olarak verdiği bir emanettir. En başarılı anne-baba, emânete gerektiği gibi sahip çıkarak insanlığa ve gerçek sahibi olan Allâh’a, o evlâdı, tekrar sunabilen anne-babadır. Kendisi, bir gün bu fânî dünyadan ayrıldıktan sonra da yerinde “hoş bir sadâ” bırakabilmelidir.
Hayatta bazı şeylerin vakti geçmez, yanlış yapıldığı fark edildiğinde bazı şeyleri telâfi imkânı vardır. Ama çocuk eğitimi böyle değildir. Bilhassa çocuğun sevgiye ihtiyaç duyduğu, karakterinin şekillendiği dönemler geçtikten sonra; geriye dönüp buradaki hataları değiştirme fırsatı olmaz. Atalarımızın dediği gibi; “Doğurmakla bitmiyor, yoğurmak gerek onu... Gayrıya bırakma da sen eğit çocuğunu…”
Ufacık bir elektronik eşya aldığımızda bile kullanım kitapçığına bakmadan, bir bilene sormadan orasını-burasını kurcalamıyoruz. Verdiğimiz para boşa gitmesin diye… Unutmayalım ki, evlâtlarımız, o elektronik eşyalardan daha hassas ve kıymetli…
 
Ayşe Arslan BAY
PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle