Ev Sahibinin İkramına Razı Bir Misafir

Şuuri Cankut Ağabeyin Ardından...

Yıl 1993. Üniversite ikinci sınıftayım. Feneryolu'nda bir öğrenci evinde kalıyorum. Kalanların müşterek vasfı Merzifon İmam Hatip Lisesi mezunu olmaları. Öğrenci bütçesini zorlayacak bir semtte makul bir kira ile evi tutmamıza vesile olan İsmail ağabey isimli bir hemşehrimiz. Beyaz sakalı ve ciddi duruşu ile ilk bakışta insanı tesir altına bırakan İsmail ağabey bir zamanlar İslami neşriyatın kalbi olan Beyaz Saray'ın alt katına inişte tam karşıya denk gelen Enderun Kitapevi'nin sahibi.

İsmail ağabey eve yerleştikten kısa bir müddet sonra bizi aradı ve evin bizden önceki kiracısının evin kapalı balkonundan bir şeyler almak için uğrayacağını haber verdi. O gün, balkonda kendisine ait eşyadan bir kısmını almak için gelen eski kiracı ile tanıştık. Karşımızdaki; ağırbaşlı, vakur, dikkat kesilmezseniz ne dediğini anlayamayacağınız bir sükunetle konuşan, nazik, zarif bir İstanbul beyefendisiydi. Bu zat sonraları evimize birkaç kez daha geldi, gitti. Her gelişinde ikramlar getirdi, bizden ikram aldı, bir çay içimi kadar oturumları bazen uzadı, hâsılı arada bir muhabbet oluştu.

O zamanlar kendimize bir yer aradığımız zamanlardı. Her güzel gördüğümüze hangi bahçenin gülü olduğunu sorardık. Susuşundan, kelimeleri seçerek konuşmasına, tevazuundan nezaketine hepimizi etkileyen bu beyefendiye haddimi aşarak nereye mensup olduğunu sordum. Birkaç kez hem de... Şimdi cüretkârca bulduğum sorularımın hepsini tebessümle geçiştirdi. En son ziyaretinde işi iyice abartıp, şu cemaat bu tarikat diyerek adresini bulmaya azmettim. Yine başaramadım. Ama ısrarım dikkatini çekmiş olacak ki anlamlı bir bakışla zihnime yer eden şu cümleyi sarf etti: “Talebinizde samimiyseniz Allah size bir kapı gösterecektir.”

Kapı adresi vermemiş ama adresi nasıl bulacağımızı söylemişti. Biz bulmayacaktık, bizi bulacaklardı. Nitekim öyle de oldu. Bir yerde birileri ile buluştuk ve bizi bir gül bahçesine götürdüler. O gün kokusuna meftun olduğumuz o bahçede arayışımızın nihayete erdiğini düşündük ve gül alıp gül satanların yanında karar kıldık. İlk günlerin tadı ve heyecanıyla her programa iştirak etmeye çalışıyorduk. Sanırım altıncı aydı. Bir sohbet sonrası ikram faslında onu gördüm. Kendisinden bir türlü nereye mensup olduğunu öğrenemediğimiz beyefendi ile aynı sohbette, aynı gül bahçesindeydik. İlk gördüğünde biraz şaşırır gibi oldu. Ya da ben öyle zannettim. O bilge tebessümü ile hal hatır sordu. Bir öğrenci evinde başlayan muhabbetimiz bu zamana kadar artarak devam etti. Bugün ardından rahmet dilediğimiz o zat Şuuri Cankut Saylan ağabey idi.

Şuuri Cankut Saylan ağabey 1945’te Balıkesir'in Bigadiç ilçesinde doğdu. Balıkesir Lisesi’nden sonra 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Sohbetlerimizde 68 kuşağının yanlış(!) tarafından olduğunu söylerdi. Kamu idaresini iyi biliyordu. Kısa bir süre İçişleri Bakanlığı Merkez Teşkilâtında çalışmıştı. Sonra özel sektöre geçmiş, 1991-2015 yılları arasında ise Bereket Vakfı yöneticiliğinde bulunmuştu. Cankut ağabeyin bu vakıf bünyesindeki burs programı çalışmaları belki yüzbinlerce gencin hayatına dokunmuştur.

Cankut ağabeyin derin bir tefekkür boyutu vardı. Mahfiliğinin bu boyutun hakkıyla idrak edilmesine bir perde olduğu kanaatindeyim. İlk kitabı olan ve Ayışığı kitapları arasından yayınlanan “Toplum Olaylarını Yorumlamada Kullanılan Anahtar Kavramlar” bu boyutun bir yansımasıdır. Sonraki kitapları Kaleme Gelenler, Hikmet Notları ve İrfan Notları da aynı imbikten süzülmüş bir düşünce işçiliğinin eserleridir. Mülkiye eğitiminden aldığı formasyonu manevi birikimi ile mezcederek iktisadi, siyasi ve hukuki konularda özgün bakış açıları geliştirmişti. Cankut ağabeyimizin Altınoluk dergimizde yayınlanan "Dua Mimarisi" isimli eserindeki şu satırlar ne demek istediğimizi özetleyecektir:

"Gönül ehli, yüksek manevî derecelere sahip şahsiyetlerin duaları, kader çizgilerinin mecmuası olan Levh-i Mahfuza uygun düştüğü ölçüde, Küllî İrade tarafından icabet edilen bir dış mimarî oluştururlar. Ferdlerin ayrı ayrı ve kendi cüzî irade ve idrâkleriyle yola çıkarak şekillendirdikleri dualar ise, iç mimarîyi oluşturur. Teheccüdler, seher halvetleri, hakikatiyle kılınan namazlar, hakikatiyle tutulan oruçlar ve hakikatiyle yapılan bütün diğer ibadetler, iç dünyaları donanımlı toplumlar ortaya çıkarır. Öyle ki, dua edenlerin olgunlaşma çizgisinde, hiçbir günü bir önceki güne benzemeyen bir manevî ziynet artışı yaşanmalıdır. Nihayet dua edenler o hale gelecektir ki, dünyada bir ev sahibinin misafiri duygusu içinde, ev sahibinin ikramlarına razı olacaklar, teslim olacaklardır."

Hayatı boyunca ev sahibinin ikramlarına rıza göstermesiyle maruf, misafirliğinin haddi ve hududu hususunda herkese güzel örnek olmuş Şuuri Cankut Ağabeyimize Allah'tan rahmet diliyoruz. Ruhu için bir Fatiha, üç ihlas istirham ederiz.

Mehmet Köprülü

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle