Muhterem Okuyucularımız;
Günümüzün ne kadarını gerektiği gibi kullanabiliyoruz? Ya da bir günümüzün ne kadarı israf oluyor? Kendimiz için, insanlık ve ümmet için; başka bir ifadeyle dünya ve âhiretimize faydalı olacak şekilde kaç dakikamızı, kaç saatimizi geçirebiliyoruz bir günde? Her günün, ömrümüzün bir parçası olduğunu düşündüğümüzde, ömrümüzün kaçta kaçını değerlendirebildik? Kalanı ile ilgili ne gibi hedeflerimiz, planlarımız var? Her ne kadar, ömrümüzün kalan kısmının ne olduğunu bilmesek de…
Allâh’ın verdiği sayısız nîmet içinde, sağlık, gençlik, akıl, ruh, selîm duygu ve düşüncelerden ne kadarının hakkını verdik, veriyoruz? Ne kadarını boş ve batıl şeylerle doldurduk ya da âtıl hâlde çürümeye terk ettik?
Eş olarak, anne-baba olarak kendimize, ailemize ne kadar zaman ayırdık? Onların dertlerini ne kadar dert edindik? Onların hangi derdine daha fazla ehemmiyet verdik? Başka bir ifadeyle bizim için evlâdımızın, eşimizin âhiretteki durumu, dünyadaki gelecek kaygısından daha öncelikli oldu mu?
Okuduğumuz kitapları, okulları “niçin” okuduk, okuyoruz? Dinlediğimiz müzikleri, yaptığımız sohbetleri, paylaşımları; izlediğimiz bütün video, film ve dizileri “niçin” izliyoruz? Bize ne faydası oluyor? Sadece “güzel zaman geçirmiş” mi oluyoruz?
Günlük hayatımızda rastgele yaşayıp “kafamıza göre” takılıyor muyuz? Başıboş olarak geçireceğimiz anların hiç hesabı sorulmayacak mı? Boşu boşuna mı geldik dünyaya ki, bomboş yaşayıp gidiyoruz?
Cenâb-ı Hak, ölümü ve hayatı, hangimizin daha güzel bir ömür süreceğini ortaya koymak için yarattığını[1] bildirdiği hâlde… Ölümün bir son olmadığını, gerçek hayatın âhiret hayatı olduğunu[2] vurguladığı hâlde… İnsanların varlıkla ve yoklukla imtihan edileceğini;[3] sadece îman ettim demenin yeterli olmadığını[4] ifade buyurduğu hâlde… Verilen her bir nîmetten ayrı ayrı hesaba çekileceğimizi[5] hatırlattığı hâlde… Nasıl bu kadar rahat olabiliyoruz?
Bir Allah dostu:
“-Akşama kadar yaşayacağı garantisi olanlar elini kaldırsın.” diyor bir mecliste…
Tabii, kimse el kaldıramıyor.
“-Peki, âhiret hazırlığını tamamladım diyenler el kaldırsın!” diyor bu sefer…
Yine elini kaldırabilen yok!
Bizim durumumuz da o… Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna çıkmaya hazırlık yapmadık, yeterince yapmıyoruz. Ömrümüz akıp gidiyor; hem de geri döndürülemez bir hızla… Elimizdeki nîmetleri hoyratça tüketiyoruz; ömrümüzü, sağlığımızı, paramızı, dünyadaki yer altı ve yer üstü bütün servetleri… Havayı, suyu, toprağı kirletiyoruz. Sanki bizden sonra kimse yaşamayacakmış gibi, her şeyi tüketip zehirliyor, küle çevirip yok ediyoruz! Sanki dünyada ve âhirette hiç hesap sorulmayacak gibi…
Evet, hesap vakti yaklaşıyor; hem de hepimiz için… Vakitlice gözünü açanlar, ömür sermayesi tükenmeden âhirete endeksli bir hayat kuranlar, elindeki emanetlere sahip çıkıp hakkını vermeye çalışanlar, kendisini ve ailesini ateşten korumak için çırpınanlar, hayatındaki israfı en asgarîye indirenler elbette kurtulacak… Ama ve maalesef “insanların çoğu büyük bir hüsran içinde”[6]…
[1] Bkz. el-Mülk, 2.
[2] Bkz. el-En‘âm, 32; el-Ankebût, 64. Ayrıca bkz. Buhârî, Cihad, 33, 110; Salât, 48; Rikak, 1; Müslim, Cihad, 126, 129; Tirmizî, Menâkıb, 55.
[3] Bkz. el-Bakara, 155.
[4] Bkz. el-Ankebût, 2.
[5] Bkz. et-Tekâsür, 8.
[6] Bkz. el-Asr, 1-3.
YORUMLAR