Başkaları İçin Ağlayabilir Misin?

“Kırık kalplerin gittikçe arttığı bu dünyada, tatlı bir tebessümün, içten bir merhabanın incinmiş bir yüreği teselli etmede ne kadar etkili bir ilaç olduğunu unutmayalım. Hepimizin sırtının sıvazlanmaya ihtiyacı var.”

Bir sohbet akşamı babam, Zafer abi ve Kadir abi ile birlikte yatsı namazını kılmış, sohbetin yapılacağı yere doğru yürüyorduk. Tam o esnada elinde bira şişesi ile bankta oturan bir adama rastladık. Babam tanımıyordu ama Kadir ve Zafer abilerle birlikte biz adamı tanıyorduk. Sürekli ayyaş gezer, insanlardan bir şeyler dilenir. Tam yanına geldiğimizde bize dedi ki: “Sigaranız var mı?” Biz de: “Hayır, kullanmıyoruz.” dedik. Gerçekten de kullanmıyorduk.

İki adım attıktan sonra babam durup arkasına döndü. Yahu bu dört adamdan biri de mi sigara içmiyor diye düşünmüştür herhalde diyerek ayyaş adama dönüp: “Çok şanssızsın. Sakın yalan söyledik sanma. Hakikaten dördümüz de sigara içmiyoruz.” dedi. Adamı ikna etmek, gönlünü almak istiyordu. Sarhoş adam da babama dönüp: “Tabi ki ben şanssızım abi. Bir size bak, bir de bana.” dedi. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü sanki. Tüm feyzi sohbette umarken, daha varmadan büyük bir hikmetle karşılaşmıştık.

Adamın o cümlesi hepimizi derinden sarstı. Şimdi biz camide namazı kılmış, sohbete giden, şanslı, sözüm ona kurtulmuş insanlarız. Peki ya o adam kim? Şanssız ve kaybeden mi? Kimin garantisi var ki? O bu haldeyken, daha önce onu nasıl fark edemedik diye hayıflandık. Sohbete gidene kadar, acaba onu da mı çağırsak diye düşündük. Sonra vazgeçtik. Hâlinin müsait olmadığına kanaat ettik. Kimin hâli daha müsaitti onu Allah bilir gerçi. Zaten adamı tanıyorduk, bir yerde yine muhakkak rastlarız diye düşündük.

Adama o kadar üzüldük ki. Hatta bazılarımız gözyaşı döktü. Sohbete çağıramasak bile ona içtenlikle dua edelim dedik. Hem ona hem de kendimize dua ettik. Aradan epey vakit geçti. Sonra öğrendik ki adam içkiyi bırakıp namaza başlamış. Haberi alınca çok sevindik. 

Sıklıkla kendimize şu soruları sormalıyız. Başkaları için ağlayabilir misin? En son ne zaman birinin derdiyle dertlendin? Gönül almaya vesile olacak bir hizmette bulundun mu? Kırık kalplerin gittikçe arttığı bu dünyada, tatlı bir tebessümün, içten bir merhabanın incinmiş bir yüreği teselli etmede ne kadar etkili bir ilaç olduğunu unutmayalım. Hepimizin sırtının sıvazlanmaya ihtiyacı var.

Bundan ötürü aslında en temel şeyin bir gönül almak, tüm meselenin bir gönle girmek olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Halka hizmetin ne denli büyük bir ecir meselesi olduğu gerçeğini Ubeydullah Ahrar -kuddise sirruh- şöyle ifade eder: “Hacegân tarikatında vaktin icabı ne ise, ona göre davranılır. Zikir ve murakabe, ancak Müslümanlara hizmet edecek bir mevzu olmadığı zaman tatbik edilebilir. Gönül almaya vesile olacak bir hizmet, zikir ve murakabeden önce gelir. Bazıları zanneder ki, nafile ibadetlerle uğraşmak, hizmetten üstündür. Hâlbuki gönül feyzi, hizmet mahsulüdür. Bu yolun sâlikleri, kendilerini halkın menfaatine vermişler ve mukabilinde hiçbir şey beklememeyi şiâr edinmişlerdir. Ben bu yolu tasavvuf kitaplarından değil, halka hizmetle elde ettim. Herkesi bir yoldan götürdüler, hayır umduğum herkese hizmet ederim.” (Ali b. Hüseyin Vâiz Kâşifî, Reşâhât-ı Aynü’l-hayât (thk. Ali Asgar Mu’îniyân) II, 407-408)

“İnsanların en hayırlısı, (onların) insanlara en faydalı olanıdır!” (Taberânî, Mecmau’l-Evsât, VI, 58) hadîs-i şerîfinde de ifade edildiği üzere Allah katında şeref bulmak isteyen kırık gönüllerin civarında dolansın, seherlerde gözyaşı döksün. Çorak kalplerimizin yeniden filizlenmesi için buna çok ihtiyacımız var.

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle