Kalb-i Selim

Allah Teâlâ buyuruyor:

Ölülerin kabirlerinden kalktıkları o günde mal ve evlad menfaat vermez, ancak Cenab-ı Allah'a selamet-i kalb ile gelen kimse menfaat görür. (Şuâra 88-89)

Kalb-i selim: Kibir, hased, hubb-i mal, hubb-i câh gibi ahlâk-ı zemimeden temizlenmiş bir kalbdir. Bir kimsenin kalbinde zerre kadar kibir oldukça cehennem narıyla yanıp temizlenmedikçe cennete giremeyeceğini Aleyhi's-salatu ve's-selam Efendimiz: "Kalbinde zerre ağırlığınca kibir bulunan kimse cennete giremez" buyurarak haber veriyor. Bu duruma göre kalb, kibirden tathir olmadıkça selim olmaz.

İblis de nice yıllarca ibadet etmiş olduğu halde kibrinden dolayı Hakk'ın huzurundan kovuldu. Keza kalbdeki hubb-i mal da mü'minleri Cenab-ı Hakk'a ibadetten alıkoymaktadır.

- Ey mü'minler! Mallarınız ve evladınız sizi Cenab-ı Allah'ın zikrinden ve farz olan ibadetinizi edâdan alıkoymasın. Eğer bir kimsenin malları ve evladı ferâiz-i ilahiyyeyi edâdan, zikrullahdan alıkor, meşgul ederse onlar hâsirindendirler (Münâfıkun, 8)

İşte kalbin hastalıklarından biri de hubb-i dünyadır. Nitekim hadis-i şerifte

- Dünya muhabbetiyle kalbinizi işgal edip de Cenab-ı Hakk'ın ibadetinden zikir ve muhabbetinden ta'til etmeyiniz (Münavî) buyurulmuştur. Yine:

- Bir kimse uykudan uyanır uyanmaz seherde her şeyden evvel dünyayı düşünürse Cenab-ı Allah onun işini perişan edip rahatını selbeyler, buyurulmuştur.

Sabah namazı zamanı, seher vakti Cenab-ı Hakk'a ibadet, dua ve niyaz zamanı olduğu halde mü'min bunları terk ile dünya endişesi ve muhabbetiyle kalbini meşgul etmesi bir nevi Cenab-ı Hak'tan kalben yüz çevirmesi demek olmuş oluyor.

- Dünya muhabbeti her günahın başıdır. Dünyaya muhabbet günah-ı kebâirin en büyüğüdür. Nitekim dünyaya ziyade muhabbet sebebiyle her türlü menhiyyat irtikâb edildiği görülmektedir.

Ehl-i hakikat dünyayı şöyle ta'rif etmişlerdir:

"Dünya nedir? Dünya insanı Allah'dan gafil edip alıkoyandır. Yoksa ne altın ve gümüş ve ne de evlad-u ıyal dünya değildir. Meğer ki, Cenab-ı Hakk'ın ibadetinden alıkoysun. Kalbi Cenab-ı Hakk'ın muhabbetinden ve ibadetinden alıkoymadıkça bunlar dünya değildir"

Nitekim Abdül-Kadir Geylânî -kuddise sirruh- öyle buyurmuştur:

"Mal, para, servet cepte, kasırda, evde ve mağazada câizdir. Fakat kalbde caiz değildir. Mü'minin kalbi nazargâh-ı ilahîdir"

Cenab-ı Hak -azze ve celle-Hazretlerinin nazarı da daima mü'minlerin kalbinedir. Nitekim hadis-i şerif'de buyurulmuştur:

-Cenab-ı Hak -azze ve celle- sizin cisminize, zahiri kalıbınıza ve sûretinize nazar etmez. Belki kalbinize ve amelinize nazar eder.

-İşte bu hadis-i şerifde amel ile kalb birlikte buyurulmuştur ki amel de kalbin tercümanı, alâmet ve nişanıdır. Nitekim diğer hadis-i şeriflerde:

- Her şeyin bir alameti vardır. İmanın alameti de namazdır, buyurulmuştur. Pek çok ayet-i celilede de ekseriyetle "îman edenler ve salih amel işleyenler" buyurulmuştur ki, iman ile amel daima birbirine mukarin ve mülâzimdir. Zira amel, ibadet ve taata devam, imanı kuvvetlendirir.

- Her ümmetin helâkini mûcib bir fitne vardır. Benim ümmetimin sebeb-i helâki ise dünya malıdır.

- Tahkikan bu altın ve gümüş sizden evvel gelen ümmeti helak etti. Siz de buhul, hırs, tefâhurdan ictinap etmediğiniz takdirde sizin helâkinize de sebep olur.

- Bu ümmetin evvelkileri zühd ve yakîn iman ile necât buldu. Ümmetimin sonra geleni de cimrilik ve tûl-i emel ile helâk olur.

- Ömrünü ibadetle ve salâh-ı halile geçirip vefat edenleri Cenab-ı Hak mesrûren hayr ile ihya buyuracağı gibi -ıyazenbillahi teâlâ- vakitlerini isyan ve menâhi ile ve hırs-ı dünya ile geçirip vefât edenler de amellerine göre me'yüsen ve hüsran ile dirileceklerdir.

Kalbe ârız olan zulmet ve kederin izâlesi tevbe, istiğfâr, nedâmet ve iltica ile mümkün olur. Dünya sevgisi sebebiyle kalbe düşen zulmet ve kederin izâlesi ise pek zordur. Nitekim Rasûlullah - sallallahu aleyhi ve sellem-:

- Dünya sevgisi her günah ve hatanın başıdır, buyurmuştur. Allah Teâlâ cümlemizi dünya ve dünya ehline muhabbetten ve onlarla münasebet ve ihtilaftan kurtarsın. Zira dünyayı ve ehlini sevmek öldürücü bir zehir, helâke götüren bir hastalık, büyük belâ ve korkulu bir derttir.

PAYLAŞ:                

Mahmud Sâmi Ramazanoğlu

Adana’da doğdu. Babası Ramazanoğulları diye bilinen aileden Müctebâ Bey, annesi Ümmügülsüm Hanım’dır. Adana’da rüşdiye ve idâdîde okuduktan sonra İstanbul’a gidip Dârülfünun Hukuk Fakültesi’ne kaydold

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle