Sohbet, Allah’ın Veli Kullarnın Mânevi Mîrasıdır

 

Kemâlât-ı insaniyye üç noktada toplanır:

1- Sahih itikad: îman esaslarına ehl-i sünnet ve’l cemaat akaidine göre inanmak.

2- Husnü’l-muâşere: İnsanlarla güzel geçinmek.

3- Tehzîb-i nefs: Nefsi ıslâh edip itaat ve ibâdete sâlih hâle getirmek.

Kulun Hak Celle ve Âlâ ile muamelesindeki ahlâkının en güzeli teslimiyet ve rızâ, halkla muamelesindeki ahlâkının en güzeli afv ve cömertliktir. Mal sevgisi, nefsin ahlâkının ağır basan taraflarındandır. Aynı şekilde acelecilik de düşük ahlâktır. Bu sebeble denilmiştir ki, sabır şükürden efdaldir. Sabredenlerin ecirlerinin hesapsız verileceği âyet-i celîlelerde beyân olunmuştur. Kısas hakkındaki âyet-i celîle ise, insan öldürmekten şiddetle yasaklıyor ve kul haklarının en büyüğü ve başında geleni kan, yani hayat hakkı olduğunu beyân ediyor. Kan, kulun kıyâmette ilk hesaba çekileceği husustur.

Hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmuştur:

«Maktul (öldürülen kimse), başı bir elinde, diğer eliyle de katilinin yakasını tutmuş vaziyette ve damarlarında kan fışkırarak huzûr-ı ilâhîye gelir, beraberce durdurulurlar. Maktul, Allah’a -celle celâlüh- der ki: «Beni öldüren budur.» Allah Teâlâ da kâtile: «Helak oldun» der ve onu cehenneme sürükler.

Rasûlullâh -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizden gelen sahih haberde Efendimiz şöyle demiştir:

– «Kim, vasiyette bulunmazsa, ölülerle konuşma konusunda ona izin verilmez.»

Denildi ki:

“Ey Allah’ın Rasûlü! Ölüler de konuşur mu?” Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-: «Evet, onlar birbirlerini ziyaret ederler» buyurdu. İmam demiştir ki: “Ruhlar iki kısımdır, mün’ame (nimet içindeki) rûhlar, muazzebe (azâb içindeki) rûhlar.

Azaba dûçâr olan rûhlar, hapsedilmiş, birbirini ziyaret ve görüşmeden alıkonulmuş rûhlardır. Nimet içindeki rûhlara gelince, onlar serbest, birbirleriyle karşılaşır, ziyaretleşirler ve dünyada daha önce olup bitenleri hatırlayıp, yâd ederler.”

O halde, akıllı kimseye yakışan odur ki: İyi insanlarla sohbeti tercih etsin, gece ve gündüz âhirete hazırlansın, mal ve makama aldanmasın ve uzun uzun emellerle Allah’tan uzaklaşmasın. Zîra dünyâ fânidir ve dünya üzerindeki herkes de fânidir. Öyle ise her an ve her zaman Allah’tan korkunuz.

«Sizden birine ölüm geldiği zaman eğer geride mal bırakıyorsa, ana-babaya ve akrabalara uygun bir şekilde vasiyette bulunmanız, size farz kılındı.» (Bakara, 180)

Bu âyette, zenginlerin malları hakkında vasiyette bulunmalarına işâret bulunduğu gibi velî kulların da davranış ve hallerini vasiyet etmeleri gerektiğine işâret vardır.

Zenginler âhir ömürlerinde mallarının üçte birini vasiyet ederler. Evliyâ ise; daha baştan her şeyden ayrılmış vaziyettedirler. Onların kalbi Allah ile beraber, nefisleri ölmüş, tabii arzuları istemekten uzak, Efendimizin -sallallahu aleyhi ve sellem- «Ölmeden önce ölünüz» hadîs-i şerifinin sırrına mazhar olmuş kimselerdir. Onlar, dünyaya ait ne varsa; ister hayır, ister şer, hepsini terk etmişlerdir.

Mutedil yolu seçmişler, helâka götürecek haller, şehvetler ve âdetlerden sakınmışlardır. Nitekim Efendimiz -sallalllahu aleyhi ve sellem-:

«Ben âdetleri kaldırmak, şehvetleri terk etmek için gönderildim» buyurmaktadır ve diğer bir hadîs-i şerifinde de şöyle buyurmuştur:

«Ben ahlâkî değerleri tamamlamak için gönderildim. » Hasan Basrî hazretleri demiştir ki: Allah’ın, «Ey îman edenler» dediğini duyduğun zaman ona dikkatle kulak ver. O ya sana verilen bir emir için veya yasaklanan bir şey içindir.

Ca’fer- Sâdık da diyor ki: “Nidâdaki lezzetle Allah Teâlâ ibâdetin yorgunluğunu izâle etmektedir. Bu nidâ gösteriyor ki: Seven (kul) sevdiğinin (Allah’ın) emrine derhal sarılıyor, hatta bu emir, nefsini âteşe atacaksın şeklinde bile olsa.” (Mahmud Sâmî Ramazanoğlu-Bakara Sûresi Tefsiri, s.219, Erkam Yayınları)

 

PAYLAŞ:                

Mahmud Sâmi Ramazanoğlu

Adana’da doğdu. Babası Ramazanoğulları diye bilinen aileden Müctebâ Bey, annesi Ümmügülsüm Hanım’dır. Adana’da rüşdiye ve idâdîde okuduktan sonra İstanbul’a gidip Dârülfünun Hukuk Fakültesi’ne kaydold

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle