"Kudüs" Yere İnmiş Mahşer

"Niye geliyorsunuz İsrail’e” diye soruyor Kıyamet Kilisesi’nin önündeki orta yaşlı kadın. Gözlerindeki merak değil sadece; istediği cevabı alamazsa korkuya ya da nefrete dönecek bir tedirginlik de var. “Geliyoruz, çünkü burası bizim en mübarek üçüncü mescidimizin olduğu yer…” diyoruz. Yüzü yumuşar gibi oluyor: “Son zamanlarda Türkler çok gelmeye başladılar, demek o yüzden…” Gözlerindeki tedirginlik gitmiyor ama gitmez de… Çünkü burası insanların mütemadiyen hesaplaştığı bir şehir, burası Kudüs, mahşerin prova mekânı. Bir tarafın mazlum, bir tarafın işgalci olduğu bu mübarek beldede, işgalciler, gözlerinde korku ile gideni geleni tarassut ediyorlar. Etrafa salmaya çalıştıkları korku, aslında kendi korkularından başkası değil. Mazlumlar ne yapıyor peki? Onlar da izliyorlar; gözlerinde metanetle, işgalcilerinin yaptıklarına şahitlik ediyorlar. Burası haritalarda İsrail diye geçiyor, gönüllerde Filistin diye okunuyor. Zahirde baskı ve korkunun beldesi, biraz aşinası içinse onurun, haysiyetin ve dik duruşun şahikası… Burası Filistin, anıt gibi ayakta duran Filistinlilerin vatanı, vakarın beldesi…

Üç günlük bir Kudüs turu için ilk durağımız Telaviv. Telaviv, Osmanlı yadigarı Yafa’nın yanına kurulmuş suni başkent… Kudüs’e mesafesi takriben 40 kilometre. Cuma namazına Mescid-i Aksa’ya yetişiyoruz ama içeride farklı bir hareketlilik var. Kubbe’tüs-Sahra’yı çevreleyen alanın öbek öbek her tarafına yayılmış cemaate dâhil olup, hutbeyi dinlemeye başlıyoruz ama yoğun bir protesto var, neredeyse hutbeyi bastırıyor. Aksa cemaati, hutbeyi veren Ürdün Vakıflar Bakanlığı yetkilisini dinlemek istemiyor. Kudüs’te bulunan Müslüman ve Hıristiyanlara ait mabetlerin yönetim ve muhafızlığını Ürdün yürüttüğü için her gelişlerinde bir tür sahiplik edası var, bu Filistinlerin hazzetmediği bir şey. Kaldı ki bize denk gelen hafta hutbeyi okumak için gelmiş Ürdünlü yetkili aslında, bir hafta evvel Mescid-i Aksa’da Cuma kıldırmış ve büyük bir hüsnü kabul görmüş Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez’e misilleme için orada. Ama bu siyasi manevra yiğit Filistin halkının ferasetinde tuz buz oluyor. Yoğun protesto gösterisi altında söyledikleri anlaşılmayan misafir namazı da rahat kıldıramıyor. Minberden aşağı iner inmez de bir Filistinli imam tekrar çıkıyor, yeniden hutbe okuyor, akabinde namazı yeniden kıldırıyor. Mescid-i Aksa toprağına ayak basmanın heyecanını yaşayan bizler bu mübarek mekânda aynı saatte iki hutbe dinleyip iki namaz kılmanın nasıl bir ilginç tecelli olduğunu düşünüyor ve birbirimize tebessüm ediyoruz.

Namazdan sonra cemaatin muhabbet nazarları altında caminin etrafını gezmeye başlıyoruz. Mescid-i Aksa, ne Kudüs’ün remzi haline gelmiş Kubbe’tüs-Sahra’dan, ne de onun önündeki Kıble Mescidi’nden ibaret. Mescid-i Aksa tam 140 dönümlük bir arazinin tümünü kapsıyor. Meşhur sarı kubbenin olduğu yer bir tepe, Aksa burası ile birlikte işte o havalinin bütününe verilen isim. Tepeden kıble istikametine uzanan zemin Kıble Mescidi’ne kadar düzlenerek 18 bin kişinin aynı anda namaz kılabileceği bir alt kat açılmış. Kudüs’ün murabıtları, bu 140 dönümlük arazinin her köşesinin ihya olması için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. Türkiye’den hayırseverlerin gönderdiği otobüslerle civar köylerden insanlar taşınıyor. Onlar yerin üstünü böyle ihya ede dursun, işgalciler de kubur fareleri gibi yerin altını delik deşik ediyorlar. Süleyman aleyhisselam tarafından inşa edilmiş ama hiçbir izi kalmamış mabedi ve o mabedin altında olduğuna inanılan hazineleri arıyorlar. Filistinlerin Burak Kapısı adını verdiği kapının ardındaki, meşhur Ağlama Duvarı tabir edilen o duvar kalıntısını mabetten kalmış sayıyorlar. Duvarın önünde sürekli birileri var. İşin ilginci başlarını ileri geri sallayarak, kimisi ağlayan, kimisi duvara yapışmış bu insanlar haremlik selamlık olarak ayrılmış iki bölümde yapıyorlar ibadetlerini.

Ve Kudüs… Her köşesinde uhrevi bir tecellinin izi bulunan, Hz. İsa’nın, Hz. Meryem’in, Hz. Ömer’in ve Selahaddin Eyyubi’nin şehri. Miraç’la göklere açılan kapı. Yüzbinlerce enbiyanın, Sertac-ı Enbiya’nın imametiyle saf tuttuğu mübarek yer. Azamet tecellisi Mekke, rahmet tecellisi Medine’den sonra bütün cilvesiyle hayatın ve dünyanın nabzının attığı, imtihan tecellisi Kudüs… Diriliğin mekânı, çünkü burada düşmanı içeride aramaya gerek yok, düşman her köşe başında. O yüzden Filistinliler dipdiri. Her an, her dakika acı bir haberin şafağında teyakkuzla yaşıyorlar. Filistin toprağı bir serhat gibi, bir namazdan çıkıp diğer namazı bekler gibi, bir ribatın mekânı onlar için. İzzetin derilerine ve cisimlerine nüfuz ettiği onurlu Filistinliler nasıl bir vazife yaptıklarının farkında burada hayata tutunmaya çalışmıyorlar, bizzat kendileri onurları ile hayatı tutuyorlar. Onlar düşerse hayat düşecek. Belki de hepimizin hayatı onların duruşu ile kaim. Her saniyesini hissettikleri bir psikolojik savaşın içerisindeler. Düşmanları sadece hayattakilere değil ölülere bile düşman. Onlar, kendisine kilisede namaz kılması için yer gösterilince bunu reddeden ve “burada namaz kılarsam, benden sonra gelecek Müslümanlar da burada namaz kılmak isterler, kiliseniz size kalsın” diyen Hz. Ömer’in varisleri, düşmanları ise mevcut Filistin kabirlerine bile tahammül göstermeyip buraları zorla parka dönüştüren ve böylece İslam’ın hatırası ve izini kazımaya çalışan nasipsizler... Aradaki fark cennet ile cehennem kadar bariz.

Mescid-i Aksa’ya uzanan yolda surların başladığı yerde yaya geçidinin önündeyim. Soldan gelen bir araç var. Duraksıyorum. Polis arabası bu; duruyor ve bana yol veriyor. Soluma doğru dönüp başımla teşekkür edecek oluyorum. Sağımdan bir ses bıçak gibi giriyor araya: “Sakın teşekkür etme kardeşim onlara, sakın…” Şaşırıyorum. “Peki, diyorum, sana teşekkür ederim, hatırlattığın için…” O an işte bir Filistinli olmanın ne demek olduğuna dair bilinç şaklıyor suratımda. Ama onlar kadar bilenmiş, onlar kadar tetikte olmak için daha çok talime ihtiyaç var, farkındayım. Bize Kudüs diriliği lazım. Ve Kudüs bilinci… Evet, burası Mekke ve Medine’den sonra en mübarek belde… Ama bir Mescid-i Aksa muhafızının ifadesiyle bir annenin üç çocuğundan, gurbette olanı. O anne nasıl yanındaki iki çocuğunun değil, ayrı kaldığı o çocuğunun yasını ve yâdını önceler, ümmet için Kudüs de böyle bir önceliği hak ediyor. O yüzden buralara ziyaret gerekiyor işte. Surların içinden Mescid-i Aksa’ya her vakit namazında omuzlar dimdik, vakur bir eda ile gidip gelmek gerekiyor. Her gidişi gelişi adım adım izleyen o daracık yollar, sağlı sollu tarihi evler ve küçücük dükkânlar, içindeki yiğit insanlarla Kudüs’ün ve bizim diriliğimizin iksiri olacak o mananın muhafızları, bunu görmek gerekiyor. Oradaki esnafa yerlerini boşaltmaları karşılığında teklif edilen servetlerden bahsediyorlar. Ve tabii nerede niye durduklarının farkındaki o yiğit insanların bu teklifleri reddedişlerinden… İşte bu izzeti ve bunun yüzlerdeki yansımasını gelip izlemek gerekiyor.

Üç günlük seyahatin ardından dönüp de geldikten sonra artık Filistin ve Kudüs bizim için çok daha farklı bir manaya sahip. Ajanslara düşen her Kudüs haberi içimizde ayrı bir fırtına koparıyor. Filistinli gençlerin Aksa’ya Türk bayrağı astıkları haberi mesela… Bu haberi okurken Mescid-i Aksa’nın yiğit muhafızı Raid Salah’ın Türkiye’ye geldiğinde anlattığı bir anekdot düşüyor aklıma. 1967 Savaşı sonrası Moşe Dayan, Aksa’yı işgal ettiğinde Kubbe’tüs-Sahra’ya İsrail bayrağı dikmiş. Bunu yaptıktan kısa bir müddet sonra alana siyah bir araç girmiş. Araçtan inen şahıs Dayan’a “Mağlup ettiğiniz Araplardır, Müslümanlar değil, hemen o bayrağı oradan indireceksiniz…” demiş. Dayan denileni yapmış, çünkü bu sözleri söyleyen Türkiye büyükelçisi imiş.

Filistin dimdik ayakta, gözünü kaçırmadan, eğilmeden ribatına devam ediyor. Kudüs, bir tarafta Hak bir tarafta batıl, nefesini tutmuş mahşeri bekliyor. Bize bir mahşer aydınlığı lazımsa, bilin ki o aydınlık yere inmiş, taliplisini arıyor. O aydınlık Kudüs’te bizi bekliyor.

 

PAYLAŞ:                

Mehmet Lütfi Arslan

1972 yılında Vezirköprü’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Merzifon’da tamamladı. 1995 yılında Marmara Üniversitesi İngilizce İşletme bölümünden mezun oldu. Aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle