Ümmete Adanmış Bir Hayat

Hak Teâlâ’nın mümtaz özellikleri ile vasfettiği Nebiler Serveri’nin bütün hayatı âdeta ümmetine adanmış bir hayattır. O bu adanmışlığın en güzel örneklerini bizzat yaşayarak ortaya koymuş, ümmetinin her ferdinin de bu hissiyat içinde olması için uyarılarda bulunmuştur. Şüphesiz ümmet derdi öncelikle gönüllerde oluşmalıdır. Bunun ilk adımı da duadır.

Âlemlerin Rabbi Yüce Mevlâmız sevgili Habibi sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi “Muhammed’ür-Resulullah/Muhammed Allah’ın elçisidir.” (Fetih, 29) buyurarak hiçbir şüpheye meydan vermemek üzere insanlığın ebedi saadeti için görevlendirmiş, akabinde muhtelif âyet-i celilelerle risalet vazifesinin ana esaslarını beyan buyurmuştur:

O yüce Resul insanlara Allah Teâlâ’nın kevnî ve kitabî ayetlerini okuyarak, onlara tezkiye yollarını gösterecek kitabı ve hikmeti öğretecek ve daha ötede insanoğlunun bilmediği nice alanlarda onları bilgi sahibi yapacaktır.” (Bakara, 151) Bütün bu ilahî görevlerin ifası için de Habib-i Kibriyâsını, hayatın ve bütün alanlarında üsve-i hasene/en güzel bir örneklik vasıfları ile mümtaz kılmıştır. (Ahzâb, 21)

Server-i Kâinat Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bütün insanlık için bir rahmettir. O rahmetten en fazla nasiplenen ise O’na inanan ümmetidir. Fahr-i Kâinat Efendimizin en büyük derdi, davası özellikle ümmeti içindir. Erhamur-rahimîn Mevlâmız, Resûl-i Zîşan’ın bu engin merhametini, ümmetine düşüklüğünü şöyle beyan ediyor ve buyuruyor:

And olsun size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya düşmeniz O’na çok ağır gelir. O size çok düşkün, müminlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe, 128)

 O bir Resul-i Aziz’dir, büyük izzete sahiptir. Sizi sıkıntıya sokan şeyler O’na ağır gelir. O yüksek izzet sahibi peygamber, kendi evladı olan müminlerin zor durumda kalmasına razı olmaz. Bütün dertlerini ve kederlerini yüreğinde duyar, acınızı hisseder, üzerinize titrer, sizin hidayet ve iyiliğinize, faydanıza ve hayrınıza çok düşkündür. Size küçük
bir toz kondurmak istemediği gibi sizi mutluluğun zirvesine eriştirmek, selâmete çıkarmak, Cennet’te ve Rıdvan’a kavuşturmak için bütün gayreti ile var gücüyle uğraşır.

O Raûf’tur; hangi kavimden olursa olsun merhameti bütün müminleredir. O Rahîm’dir. Fıtraten ve doğuştan, yaratılıştan, Allah tarafından pek ziyade merhametlidir. (Elmalılı)

Hak Teâlâ’nın mümtaz özellikleri ile vasfettiği Nebiler Serveri’nin bütün hayatı âdeta ümmetine adanmış bir hayattır. O bu adanmışlığın en güzel örneklerini bizzat yaşayarak ortaya koymuş, ümmetinin her ferdinin de bu hissiyat içinde olması için uyarılarda bulunmuştur. Şüphesiz ümmet derdi öncelikle gönüllerde oluşmalıdır. Bunun ilk adımı da duadır:

“Hazret-i Âişe şöyle anlatır:

“Resulullah aleyhisellâmı neşeli gördüğüm bir gün:

“- Ey Allah’ın Resulü! Benim için Allah’a dua ediver.” dedim. Efendimiz:

“- Allahım! Âişe’nin geçmiş, gelecek gizli ve açık bütün günahlarını mağfiret eyle!” diye dua etti. Hazret-i Âişe validemiz o kadar tebessüm etti ki gülmekten başı öne düştü. Resulullah:

“- Dua etmem seni sevindirdi mi?” diye sordu. O da:

“- Senin duan beni neden sevindirmesin ki?” dedim. Bunun üzerine Resulullah:

“- Vallahi bu dua benim ümmetim için her namazda yaptığım duadır.” (Heysemî, IX, 243) buyurdu.

Bu kavlî duadan sonra ise fiilî dualarla da ümmet şuurunu diri tutmak gerekir. İnsanın yemek, içmek, giyinmek gibi en hayatî ihtiyaçlarından daha da önemlisi onun hürriyeti, ırzı ve namusudur. Bu hususta bir yardıma ihtiyaç olduğunda diğer müminlere düşen görev ise mümin kardeşinin yanında olabilmektir. Bu husustaki bir ihmalin, gecikmenin acı neticesini Efendimiz özellikle hatırlatır ve buyururlar ki:

Bir kimse namusu çiğnendiği, ırzına sataşıldığı bir yerde müslümanın yardımına koşmazsa; muhtaç olduğu bir anda Allah da O’na yardım etmez.

Irzına sataşıldığı, namusu çiğnendiği bir yerde müslümanın yardımına koşan kimseye Allah da muhtaç olduğu bir anda yardım eder.” (Ebû Dâvud, Edeb 36/4884)

Güzellikleri diğer müminlerle beraber yaşamak en çok Resulullah Efendimizi sevindirecektir. Bu yaşayış öncelikle müminlerin gönlüne bir sevinç vermek, bunun için de sevince vesile olacak ikram ve ihsanları bir hayat disiplini ve programı haline getirmekle mümkündür. Efendimiz bunun için çok değişik yollara işaret eder:

İnsanların Allah Teâlâ’ya en sevgili olanı, insanlara en faydalı olanıdır. Amellerin Allah’a en sevgili olanı ise bir müslümanın kalbine sürur vermen, onu sevindirmen veya bir sıkıntısını gidermen veya borcunu ödeyivermen veya açlığını gidermendir.

Şu muhakkak ki bir kardeşimle onun ihtiyacını gidermek üzere yürümem benim için Medine’deki şu mescidimde bir ay itikaf yapmamdan daha sevimlidir.

*

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz kendisini cennete yaklaştıracak cehennemden de uzaklaştıracak amelleri tavsiye ettiği bir bedeviye onun bu tavsiyeleri yapmakta zorlanacağını beyan etmesi üzerine:

“- Develerin var mı?” diye sordular. Bedevi:

“- Evet” dedi. Allah Resulü şöyle devam etti:

“- Develerinden birini seç ve bir de su kırbası al. Sonra su temin etmekte zorluk çeken bir ev halkının su ihtiyacını karşılayıver. Umulur ki deven ölmeden ve su kırban eskimeden cennet sana vacip olur.” Bedevi tekbir getirerek gitti. Hakikaten de su kırbası eskimeden ve devesi ölmeden şehid edildi. (Heysemî, III, 332)

*

Efendimiz farklı hayır yolları göstererek buyurur ki:

“- Hangi müslüman elbise ihtiyacı olan başka bir müslümana bir elbise giydirirse Allah da O’na cennetin yeşil ipek elbiselerinden giydirir. Hangi müslüman aç bir müslümanı doyururursa Allah da onu cennet meyvelerinden yedirir. Hangi Müslüman susamış bir müslümana su verirse Allah da O’na (kabı) mühürlü hâlis cennet şarabı (Rahîk-ı Mahtûm) içirir.”  (Ebû Dâvûd, Zekât, 41/1682)

Ümmetinin bir kısmının bir taraftan mal, can, ırz güvenliği korkusunda yaşadığı, bir başkalarının en zaruri ihtiyaçlarını karşılayamadığı bir zamanda Hakk’ın razı olacağı Ramazan, şüphesiz bu feryat ve ihtiyaçların derdinde, ümmete, gönülleri ve imkânları açarak ifa edilecek bir Ramazan’dır.

Eyledi Hak Hazreti nâsa seni rahmeti

Edip sen de şefkati dedin âhir ÜMMETÎ…

Bursevi -kuddise sirruh-

 

PAYLAŞ:                

Abdullah Sert

Abdullah Sert Bey 1948 yılında Kütahya-Tavşanlı’da doğdu. İlk ve orta tahsilini Tavşanlı’da, lise tahsilini de Balıkesir İmam Hatip Lisesi’nde tamamladı. 1966 yılında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsüne

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle