Cihâd-ı Asgar, Cihâd-ı Ekber

Allah Teâlâ mü’minlerden canlarını ve mallarını cennet mukâbilinde satın aldı. Ve nefisleri bedelinde cennet verdi. Allah rızâsı için o mü’minler düşmanla mukâtele ederler, katlederler ve kendileri katlolunarak şehid olurlar ve bu mukatele bedelinde mü'minlere verilen cennet Tevrât ve İncil ve Kur’ân’da Allah Teâlâ üzerine sâbit bir va’d-i ilâhi oldu ki vuku’u kat’idir. Ve Allah Teâlâ’dan ziyâde ahdini kim ifâ edebilir? Böyle kârlı mubâyaa üzerine terettüp eden netice izhâr-ı şâdumânîdir. İşte şu ticaret büyük kurtuluştur.” (Tevbe sûresi, 111.)

Diğer mânâ:

“Şüphesiz ki Allah, Hak yolunda (muhârebe ederek düşmanları) öldürmekte ve öldürülmekte olan mü’minlerin canlarını ve mallarını (kendilerine cennet vermek mukabilinde) satın almıştır. Onun Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’ân’da (zikrolunan bu) va’di kendi üzerinde Hak (ve kat’i) bir va’ddir. Allah’tan ziyâde ahdine vefâ eden kimdir? O halde (Ey mü’minler) yapmış olduğunuz bu alış verişten dolayı sevininiz. Bu en büyük saadettir.”

Bu âyetin sebeb-i nüzûlü:

Ensâr-ı kirâmdan yetmiş kişi Leyle-i Akâbe’de Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’e bey’at ettiklerinde Abdullah bin Revâha -radıyallahu anh-:

– “Ya Rasûlallah Rabbın ve nefsin için dilediğin şartı kıl” dedi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- de:

– “Rabbim için ibâdet edip şirk etmemenizi ve nefsim için de kendi nefsinizden ve malınızdan men ettiğiniz şeyi benden de men etmenizi şart kılarım” buyurunca: Ensâr-ı kirâm da:

– “Biz bunu işler isek bizim için ne var?” demeleri üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de:

– Cennet var” buyurdu.

Ensâr-ı kirâm da -radıyallahu anhüm-:

– Bey’imiz ticâret etti bunu ikale etmeyiz yani fesh etmeyiz ve noksan da etmeyiz, dediler. Bunun üzerine bu âyet-i celîle nâzil oldu.

Ca’fer-i Sâdık -kuddise sirruh- der ki:

“Ey Âdemoğlu kendi kadr ve kıymetini Allah’ın bildirdiği şekilde bil ki, Allah senin fiatının cennetten aşağı bir şey olmasına râzı değildir!

Dikkat etmek lâzımdır ki, satın alan Allah, satın alınan kul, fiat da cennettir.

Bilmek gerekir ki, cennet talebinde nefsini fedâ edene cennet vardır. Bu cihâda cihâd-ı asgar denilir. Kalbini ve ruhunu Allah’ı taleb kılmakla fedâ eden ise cennetin sahibine kavuşur, buna nâil olmak için çalışmak ise cihâd-ı ekberdir. Çünkü kalbi tasfiye yolu ve ahlâkı kötüden iyiye tebdil etmek zâhirî düşmanlarla savaşmaktan daha zordur. Çünkü nefis düşmanını öldürmek zâhirî düşmanı öldürmekten zordur.”

`

Fahreddîn Râzi Tefsir-i Kebîr’inde nakleder ki:

Şeytan Allah Teâlâ ile bu âyet-i celile için muhâsame eder ve der ki:

– Şerîatte müşteri, bâyiden ayıblı bir mal satın alırsa onu iâde etmesi lâzımdır. Sen onların nefislerini ve mallarını satın aldın, onların nefisleri de malları da hep ayıblı şeylerdir. Onları o halleriyle bana bırak.

Allah Teâlâ cevâp verir:

– Sen benim şerîatimi bilmezsin, adlimi anlamaz, fazlımı takdir edemezsin? Müşteri bütün ayıblarıyla ve güzellikleriyle, fazl u keremiyle satın aldığı bir şeyi kullarımın hiç bir mezhebine göre geri vermez.

Şeytan böylece kapaklanır, rüsvây olarak, mahcub olarak tardolunur.

 

Mahmud Sâmî Ramazanoğlu, Tebük Gazvesi, s. 77.

 

PAYLAŞ:                

Mahmud Sâmi Ramazanoğlu

Adana’da doğdu. Babası Ramazanoğulları diye bilinen aileden Müctebâ Bey, annesi Ümmügülsüm Hanım’dır. Adana’da rüşdiye ve idâdîde okuduktan sonra İstanbul’a gidip Dârülfünun Hukuk Fakültesi’ne kaydold

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle