SAMİ EFENDİ'DEN HATIRALAR Bayram O Bayram Ola!..

Allah dostları Allah için ziyaretlere çok önem verirler. Allah için sevmek, Allah için ziyaretleşmek bir sünnetdir. Bilhassa ilim erbâbını, yakın akrabayı ve sevdiklerini hiç ihmal etmezler. Özellikle bayramlarda hastaları ve ilim erbabını mutlaka ziyaret ederler. Sami Efendi hazretlerinin de bayram ziyareti ile ilgili çok hatırası vardır. Her bayram İstanbul’daki âlim, fâzıl hocaefendileri ziyaret ederlerdi. Fatih’te oturan Ali Haydar efendi, Sultan Ahmed Cami imamı Seyyid Şefik Arvasi, Ali Yekta ve Süleyman Hilmi Tunahan hazretleri bunlardan bir kaçı idi. Bir bayram ziyaretini muhterem Emin Saraç hoca efendiden naklen muhterem Abdullah Sert ve Ahmed Hamdi Yıldırım bey’den dinlemiştim. Muhterem Emin Saraç hoca efendi şöyle anlatmışlardır

Allah dostları Allah için ziyaretlere çok önem verirler. Allah için sevmek, Allah için ziyaretleşmek bir sünnetdir. Bilhassa ilim erbâbını, yakın akrabayı ve sevdiklerini hiç ihmal etmezler. Özellikle bayramlarda hastaları ve ilim erbabını mutlaka ziyaret ederler.
Sami Efendi hazretlerinin de bayram ziyareti ile ilgili çok hatırası vardır. Her bayram İstanbul’daki âlim, fâzıl hocaefendileri ziyaret ederlerdi. Fatih’te oturan Ali Haydar efendi, Sultan Ahmed Cami imamı Seyyid Şefik Arvasi, Ali Yekta ve Süleyman Hilmi Tunahan hazretleri bunlardan bir kaçı idi.
Bir bayram ziyaretini muhterem Emin Saraç hoca efendiden naklen muhterem Abdullah Sert ve Ahmed Hamdi Yıldırım bey’den dinlemiştim. Muhterem Emin Saraç hoca efendi şöyle anlatmışlardır:
“-Bir bayram günü Sami Efendi hazretleri kaim pederim Ali Yekta Efendiyi ziyarete geldi. Merhum Ali Yekta hoca efendi Fatih Medreseleri dersiâmlarındandı. Büyük fıkıh âlimi olan bu mübarek zat Fatih’te otururdu. Fakir de evin damadı olarak ziyarete gelenlere hizmet etmekteydim. O günkü manzara gözümün önünden hiç gitmez. O Allah dostlarının karşılıklı kalbî, derin muhabbeti hiç aklımdan çıkmaz. Birbirlerine gösterdikleri edeb ve nezakete hep hayran kalmışımdır. O günkü feyiz ve bereket gönlümde tazeliğini hala korumaktadır.
Muhterem Üstaz hazretleri musafaha edip ayrılırken bir sual üzerine:
Bugün falan yerde sohbet olacak inşaallah diye cevap vermişlerdi.
Merhum kaim pederim Ali Yekta efendi sohbet olacağını duyunca bize:
“Evladım! Hemen oraya koşup gidin, katılın.  Çok feyizli bir sohbet dinlersiniz” dedi.
Fakir de büyük bir iştiyakla o adrese koşup gittim ve sohbete katıldım. Hakıkaten o güne kadar böylesine feyizli bir sohbet dinlememiştim. O gün yapılan Kurban Bayramı sohbeti idi. Öyle feyizli, şevkli bir sohbet olmuştu ki hiç unutamam. O sohbetten bir hatıra olarak fakirin aklında şunlar kalmıştı.
Sami Efendimiz sohbetlerini şu cümlelerle bitirmişti.
“Asıl bayram kalb-i selimle gidebilmektir. Asıl bayram Cennet ve Cemâlullah’ı kazanabilmektir. Asıl bayram o bayram ola inşaallah!”
Peşinden de şu âyet-i celileyi okumuşlardı. Meâlen:
“O gün, ne mal fayda verir ne de evlât. Ancak Allah’a kalb-i selim (temiz bir kalb) ile gelenler (o günde fayda bulur).” (Şuâra: 88-89)
Alvarlı Efe Hazretlerininde şöyle bir dörtlüğü vardır.

Can bula cânânını
Bayram o bayram ola!
Kul bula sultanını
Bayram o bayram ola!

Hüzn ü keder def ola
Dilde hicab ref ola
Cümle günah af ola
Bayram o bayram ola!
Allah dostları hep ahıret hedefli yaşayan iman erleridir. Onların dünyada tek endişesi ahirette perişan olmamaktır. Fâni bayramlara değil asıl bayrama kavuşabilmektir. Bunun için bir ömür kalb-i selim üzere yaşama mücâdelesi verirler.
ELEŞTİRMEYİNİZ!..
Allah dostları az ve öz konuşan, söz disiplinine sahip yiğitlerdir. Ağızdan çıkan her sözün melekler tarafından yazıldığını bilirler. Her davranışın, her sözün, hesabının olduğuna yakînî imanları vardır. Bu sebebten sükutu tercih eder, takva üzere yaşarlar. Bir şey sorulduğunda en kısa ifade ile cevap vermeyi severler.
Sami Efendimiz bu konuda en mümtaz, en güzel örnekdi. O, dâimî huzur halinde yaşar zaruret miktarı konuşurdu.Sükûtî hayat, o büyük Allah dostunun en bâriz vasfı olmuştu. Muhterem Üstaz cevâmiu’l-kelim bir zattı. Bu konuda pek çok da hatırası vardı.
Şu yeni hatırayı Adana’lı muhterem Ali Rıza Özşahin abi anlatmıştı.
“-Adana’lı bir kardeş İstanbul’a gidiyor. Beyoğlunda gezinirken bir dilenci geliyor ve ondan bir şeyler istiyor. İri yarı, güçlü kuvvetli bu adamın dilenmesi onun hoşuna gitmiyor. Ona biraz sert bir tavır ve kaba bir ifade ile:
“Zobu gibi adamsın!.. Güçlü kuvvetlisin!.. Niye dileniyorsun?” diyor.
Bu sert tavır karşısında gönlü kırılan adam dönüp gidiyor.
O kardeş caddede yürürken az sonra bir araba gelip çarpıyor. Orada baygınlık geçiriyor ve bir müddet kendine gelemiyor. Sonra ayıkınca yaptığının yanlış olduğunu anlıyor ve istiğfara başlıyor.
Aynı gün ikindiden sonra da Erenköy’de ziyârette bulunacakmış. Sami Efendimiz’i ziyarete varıncaya kadar tevbeye devam ediyor. Muhterem Üstadı devlethanelerinde ziyaret ediyor.
Evden çıkarken Sami Efendimiz ona:
“-Evladım! Eleştirmeyiniz!...” buyuruyor.
Tek kelime ile dersini veriyor. Yaptığı davranışın yanlış olduğunu nazik bir şekilde öğretiyor.
KÜFFAR DİYARINDA SENİ ANCAK O KORUR
Allah dostları sevdiklerini her vesile ile terbiye ederler. Evladlarının günlük programlarının namaz merkezli olmasını isterler. Dinin direği olan namaz hayatın da direği olmalıdır. Çünkü namaz müslümanın zırhıdır.
Bu konudaki şu hatırayı yine Ali Rıza Özşahin abi anlatmıştı.
“-Adana’lı Şakir Zaloğlu abimiz vardır.
1960’lı yıllarda çalışmak üzere, işçi olarak Almanya’ya gitmeyi düşünür. Bu konuyu babası ile istişare edip kendisinden izin ister. Babası Şakir abimizi dinler ve şöyle der:
“Oğlum! Sen İstanbul’da Sami Efendimize git. O ne derse ona göre hareket et!” diye öğüt verir.  
Şakir abi babasının nasihati üzerine ilk fırsatta İstanbul’a gelir. Tahtakale’de Muhterem Üstaz hazretlerini ziyaret eder. Huzura varıp selam verir ve içeri girip elini öper. Babasının selam ve hürmetlerini bildirir. Peşinden de kendi arzu ve isteğini, talebini arz eder:
“Efendim! İşçi olarak yurt dışına çıkmak istiyorum. Çalışmak üzere Almanya’ya gitmeyi düşünüyorum. Ne buyurursunuz? Ne tavsiye edersiniz?” diye sorar.
Muhterem Üstaz hazretleri o genç delikanlıya önce:
“-Evladım! Beş vakit namazı tam kılıyor muyuz?” diye sorar.
Şakir abi de o yıllarda düzenli kılamıyormuş.
“Efendim! Zaman zaman, arada sırada” diye cevap vermiş.
Sami Efendimiz o kardeşe şefkatle bakıp şu nasıhati yapmıştır:
“Evlâdım! Namaz müslümanın mânevi zırhıdır. Küffar diyarında seni ancak o korur” buyurmuştur.
* * *
İnsana hayat veren, insanı dirilten bir şefkat ve nasihat!... Namaz her türlü kötülüklerden ko ruyacak tek reçete!.. İmanı muhafaza etmekte en güçlü, en tesirli bir amel!.. Günlük hayatı disipline etmekte en verimli, en önemli bir ibadet!.. Her diyarda en zaruri, en lüzumlu, en koruyucu bir zırh!..

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle