Çarpılmayalım

Klima cihazlarının içinde bir filtre var, nemli bir parça. Sürekli çalıştığı ortamdaki havayı devri daim edip topladığı havanın en azından bir kısmını içeri veriyor. Ayrıca mikroplar da işlerini biliyor, o sıcakta nerede yaşanacağını. Klima, düzenli değiştirilmeyen filtre üzerindeki mikropları seri makineli tüfek gibi ortama gönderiyor.

Mahallede çocukların ağzından -hiç doğru olmayarak- sık duyulan, söylenenin kuvvetini artırma cümlelerinin en meşhuru; “… çarpsındır.” Daha çocukluktan öğreniyoruz çarpılmanın ne kadar kötü olduğunu.

Elektrik çarpar, araba çarpar, üç harfliler(!) çarpar…

Bunlar kadar tehlikeli olmamakla birlikte, bir de klima çarpar.

Hafızamızı yoklayalım, hac ya da umre için mübarek mekânlardan gelen dostlarımıza ne sorarız:

Keşke “Ömer (ra) in adaleti, Ali (ra) nin ilminden ne hisse aldın” tarzı sorular sorabilseydik. Ama üzülerek ifade edelim ki sorular genellikle “tur şirketinden memnun musunuz, otelin aşçısı Türk müydü?” tarzında oluyor.

Bir de olmazsa olmaz şu soru var: “Sesin kötü geliyor, öksürüğün de çok. Klima mı çarptı?”

Hazır yaz ayları gelirken bir bakalım mı, bu kadar adamı aynı anda nasıl çarpıyor bu meret?

Belki memleketin refah düzeyi arttığından belki de küresel ısınma yüzünden ihtiyaç arttığından son yıllarda daha çok muhatap olunuyor klimalı mekânlara.

Ne işe yarıyor? Kolay bilineni havayı soğutmak ya da ısıtmak. Belki daha önemlisi nemi azaltmak.

Aslında insanları havanın sıcaklığından çok nemi bunaltıyor. Orta Anadolulu okurlarımızın meşhur iddiası; “tamam bizim memlekette hava 40 derece ama İstanbul kadar bunaltmıyor, nem yok, gram terlemiyorsun.” Okurlarımız bu manada haklı sayılırlar.

Birçok bilimsel çalışma var; belli bir derecenin üzerinde çalışılan ortamlarda verim düşüyor. Belli bir derecede sabit hava iyi geliyor.

Üstüne bir de filtreler yardımıyla ortam havasındaki toz, polen vs. temizlenip daha sağlıklı bir solunum işi sağlanıyor.

Zararı ne peki bu aletin?

Çarpmak…

Peki, nasıl çarpıyor?

Ya da buna gerek yoksa da çaresi nedir?

Termodinamiğin ikinci yasası ile açıklanan, “sıvı haldeki bir akışkanın buharlaştırılması” diye başlayan klimanın çalışma prensibi ne hastaya bir şey katıyor ne hekime. 

Bizi en çok şu iki mesele ilgilendiriyor:

  • Ortama “üflenen” havanın özellikleri,
  • Üflenirken kullanılan aparatın temizliği.

 Daha kolay anlaşılması için örnekler üzerinden gidelim.

  1. Taksici Ali abimiz, temmuz sıcağında uzun süre direnmiş klimayı açmamak için ama artık kan ter içinde kalınca açmış mecburen. Ortadaki aparatın panellerini de kendi üzerine çevirmiş. Akşam kalp krizi korkusuyla acilde. Şiddetli göğüs ağrısı, nefes alırken batma hissi şikayeti var. Neyse ki tahliller temiz. Tanı: klima çarpmış.

Vücudumuzda, sayısı yüzlerle ifade edilebilen kas mevcut, bunlar kendi içlerinde çok organize çalışıyor. Bir işi yapan kas kasılırken karşı içi yapan gevşiyor. Sıcak ortamda özellikle terli iken soğuk havaya temas edildiğinde hepsi aynı anda kasılıyor ve “sistem kilitleniyor.” Sonuç ani başlayan, giderek şiddetlenen ve geçmeyen ağrı. Göğüs bölgesinde olursa eğer, ön tanı kalp krizi.

Çare, içeri-dışarı arasındaki ısı farkı on dereceyi geçmesin, direkt üzerinize vurmasın.

Tedavi, ağrı kesici- kas gevşetici olabilir. En sevilen tedavilerden birisi olan sıcak havlu uygulaması da faydalı olabilir. Önemli olan taksici abinin başına gelmeyen, sizin başınıza gelmesin. Kalp krizinden dünyasını değiştirenlerin bir kısmı maalesef tedavi için hayati olan süreyi “klimadandır” deyip ıhlamur içerek geçirmiş olabiliyor.

  1. Hatice teyze Ramazan umresini bitirip dönmüş. Daha oradayken burnunda tıkanma, boğazında gıcıklanma başlamış. Hâlbuki mescidin direklerinin dibine de hiç yaklaşmamıştı. Yolda bir de öksürük eklendi. Özellikle yatınca bir öksürük başlıyor, ciğerleri çıkacak gibi. Sağlık ocağında grip ilacı verdiler olmadı, antibiyotik verdiler olmadı. En son göğüs hastalıklarına gitmeye niyetlendi, neyse ki hafiflemeye başladı şikâyetleri. Tanı: Klima çarpmış.

Akciğerlerimiz tabii ki çok kıymetlidir. İçine giren havaya çok dikkat etmek lazım. İdeali 21 derece civarında, nem oranı da %65 olsun. Temiz olsun, toz olmasın, partikül olmasın. Yaratan güzel yaratmış. Her çeşit ortama giriyoruz, soğuk, kirli, kuru olabilen her havayı mükemmel temizleyen bir mekanizma var.

Burnumuzdaki kıllara bile çok müteşekkir olmalıyız. Fiziksel olarak onların temizliği ile başlıyor faaliyet. Burnunuzun içindeki konka denen kabarıklıklar ısıtıp, nemlendiriyor havayı. Olması gerekenden soğuk havayla ani olarak karşılaştığınızda burun, bu havayı ideale getiremem deyip sistemi toptan kapatıyor.

Hatice teyze mecburen ağzından nefes almaya başlıyor. Soğuk ve kuru hava genzine doluyor. Boğazda acı hissi, yutkunmada zorluk. Yüz kemiklerinin içindeki sinüslerin ve kulakların kanalları da bu bölgeye açıldığından tıkanma hepsini etkiliyor. Başta, özellikle alın ve göz çevresinde ağrı, zonklama hissi. Doğal yollarına (buruna) akamayan salgılar, ifrazat genize doğru yönelir, balgamlı yoğun bazen kusturabilen öksürük.

Ne yapalım: aslında ilaçlardan çok “geleneksel tedaviler” (nezaketen kocakarı ilaçları diyemedik) fayda ediyor. Ihlamur, nane limon, istirahat, bazen ağrı kesici ya da grip ilacı.

Antibiyotik kullansak mı? Hatice teyzeye sormak lazım. O da işe yaramadı diyor zaten

Peki hiç mi yeri yok antibiyotiğin?

Bazen var.

Klima cihazlarının içinde bir filtre var, nemli bir parça. Sürekli çalıştığı ortamdaki havayı devri daim edip topladığı havanın en azından bir kısmını içeri veriyor. Ayrıca mikroplar da işlerini biliyor, o sıcakta nerede yaşanacağını.  Klima, düzenli değiştirilmeyen filtre üzerindeki mikropları seri makineli tüfek gibi ortama gönderiyor. O sırada kime denk gelirse yani.

 1976’da Amerikan askerlerinin toplantı amaçlı kaldıkları otelde bir salgın olur. Neredeyse herkes etkilenir. 221 kişi ciddi hastalanır, 34 kişi de hayatını kaybeder.

6 ay sonra sebep anlaşılır.

Legionella Pneumophillia  denen bir mikrop, insandan insan bulaşmıyor. Mutlaka kirli su kaynağı gerekiyor. Bu etken çok görülmüyor ama “atipik mikroplar” oldukça sık. Bunlar da genellikle antibiyotik gerekiyor. Bu sebeple hekim tavsiyesi ile kullanılabilecek antibiyotik bazen(!) fayda edebiliyor.

Uzun sözün kısası şudur ki klima çarpmaz, hatalı kullanım çarpar. Çarpıldığınızda da çok korkmaya gerek yok diyerek serin havalarda, huzurlu, sağlıklı yaz günleri niyaz edelim.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle