Vatana Kötü Diyen Kötülüğün Taşeronudur

Vatanın kötü, yol kesici ve geleceği olmayan bir yer olduğuna dair yürütülen sinsi ve sistematik propaganda bir düşman projesidir. Burası bizimdir; şahsiyetimiz, inancımız ve kimliğimiz vatanla var olmuştur. Vatan bizimle mamur olacak ve bizi mamur edecek yerdir. Vatana kötü diyenler kötülüğün hain ya da gafil taşeronlarıdır.

Anadolu’da birçok yerde görülebilecek bir manzaradır: Eski yerleşim yerine nâzır, hâkim tepede bir kabir… Mütevazı duruşuyla şehri tarassut eden bu kabrin sahibinin sanki bir vazifesi vardır. O vazife, asırlar içerisinden şehirle beraber bu zamana gelmeye muvaffak olmuş birisinin mekâna sahip çıkışıdır. Evet, o kabirdeki, ilk geldiğinde nazarı, duası ve gayreti ile başladığı vazifesine bugün sessiz ve sedasız devam etmektedir. Şehri tanımak isteyen, o kabrin sahibini, temsil ettiği değerleri ve dipdiri duruşuyla şehri buluşturduğu mânâyı tanımak zorundadır, diğer türlü ağyar olarak kalmaya mahkûmdur.

Kabirdekinin şehirle buluştuğu mânâ sıradan bir toprak parçasını uğruna can verilebilecek diyara dönüştüren iksirdir. O kabir, ezbere konuşabiliriz; öz vatanından kopup Rum diyarına gelmiş ya bir sahabi, ya bir tabiin, ya bir Horasan ereni ya da aynı mânânın yolcusu bir Hak dostunun istirahatgâhıdır. O Hak dostu, kim bilir hangi heyecanla karar kıldığı o yerdeki ikametini cennet vizesi saymış, bu heyecanla muhtemelen kabrini de burada düşlemişti. Bu mübarek heyecanla yeşeren o mesken zamanla sekînetin adresi olmuş, şehir ve sakinleri o sekînetle sükûnet bulmuş, o sükûnetle o mekâna İslam diyarı denmişti. Şimdi biz sonsuzluk nefesi ile gelmiş o Hak dostlarının hediyesi topraklarda hür, müreffeh ve mesut yaşarken üzerine bastığımız toprakları herhangi bir kara parçasından ayıran ruhu bir kelime ile ifade ediyor ve buralara vatan diyoruz.

Vatan, bedeli ödenmiş topraktır. Bir toprağın bedeli ödenmişse orada ikametin belli şartları vardır. Vatanda serkeş, hevâî ve aylak olunmaz, çünkü vatan mübarektir. Vatanın bedelini ödeyenler, bir toprak parçası için malı ve canı feda etmenin ne mânâya geldiğini bizzat göstermişlerdir. Vatan, altında dirilerin yaşadığı topraktır. O yerde yaşamak değil, o yeri yaşamak için alttaki dirilerle temas kurmak gerekir. Alttaki dirilerle temas kurmak ise gönlü diriltmeye bağlıdır. Altımızdakiler, biz cennet vatanda, ezan sesleri altında, mazlumun yardımına koşacak güç ve dirayette olalım diye canlarını verdiler. Bunu fark etmeyen ne vatanın kıymetini bilir, ne de bir toprak parçası için her şeyini feda etmenin ne anlama geldiğini…

Vatanı hak etmiş, toprağı vatan yapmayı başarmış insan topluluğuna millet denir. Milleti millet yapan ruh ile toprağı vatan yapan ruh aynı ruhtur. O ruh sadece geçmişimizi öğretmez, geleceğimizin istikametini de gösterir. O ruh dostu, düşmanı tayin eder. O ruh candan, yardan ve maldan geçmenin destanı ile ışıldar. Dostuna müşfik ve nazlı, düşmanına hırçın ve kayıtsızdır. Değerine, toprağına ve mazisine şaşı bakanı, ağyarı ve düşmanı vücudun yabancı cismi dışarı atması gibi uzaklaştırır. Öyle ki biz onları yanımızda, yöremizde yaşadıkları, aynı havayı soluyup, aynı suyu içtikleri halde ne vatanı, ne milleti, ne de bu ikisini tarif eden değerleri sevemeyişleri ile tanırız. Bunlar iyiliğin ve kötülüğün mücadele sahnesinde haddi aştığında toprağı vatan yapan ruh şahlanır. Sanki toprağın altındaki diriler sahneye çıkar. Keskin bir had bildirme anı yaşanır. Görünmeyen bir şimşek çakar, ortalık aydınlanır, kimin ne yaptığı ortaya dökülür, sonra ortalık süt liman olur, ama artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Bunun en yakın misali 15 Temmuz’da yaşananlardır.

15 Temmuz bir kıyamdı. O gece tıpkı tufan gününde göğün suyunu boşaltıp yerin kendindekini fışkırtması gibi, bir taraftan göklerin peçesi sıyrıldı, diğer taraftan yerin altındaki diriler hareketlendi. Ne göklerden açılan göze gözüktü, ne yerin altındakiler kendini fâş etti; ama toprağı vatan, toplumu millet yapan ruh en küçüğünden en kocasına buralara kalbi ile bağlı herkeste tecelli etti. O gece kıyam edip vatan ve millet düşmanlarını püskürtenler bedeli ödenmiş toprakların vârisi olduklarını ispat ettiler. O gecenin sonunda güneş, ruhunun vecdiyle vazifesini yapmış insanların, bir kez daha vatan olduğu tescil edilmiş mübarek toprakların üzerine doğduğunda herkes ilâhî sekînetin mesken kıldığı bu yerlerin hesabının hiç bitmeyeceğini anladı.

Vatan hesabı ödendiği halde, hiç hesabı bitmeyen yerdir. 15 Temmuz Destanı’nın üzerinden çok geçmedi. Milleti millet ve vatanı vatan yapan ruh dipdiri duruyor. Ne var ki o ruhun düşmanları da boş durmuyor. O gece yapamadıklarını aklından çıkarttıklarını ummak saflıktır. Bugün daha sinsi tertiplerin peşindeler; millete ve vatana kıymetini veren değerlerin içini boşaltmak istiyorlar. Bükemedikleri bileğin sahibi sineyi sarsmaya ve o sinede toplu atan yürekleri sindirmeye çalışıyorlar. Zerk ettikleri zehir en çok yeni nesillerimizi etkiliyor. Global kültür istilasının pençesindeki gençlerimizde gördüğümüz, annesine, babasına, dedesine, toprağına ve kendisini tarif eden değerlere tuhaf yabancılaşma ve en acısı da dışarısını vatan toprağına tercih etme eğilimi bu zehrin tesiriyledir.

Hayatını vatan toprağı hariç neresi olursa olsun dışarıda sürdürmeyi ve buralardan behemehâl ayrılmayı istemek gençlerimizin kökü dışarıda bir kara propagandanın tesiri altında kaldıklarını göstermesi açısından acıdır. Gençlerimize ne yapıp edip, hakiki kıymeti ancak yokluğunda anlaşılabilecek bir nimetin muhafazasının aslında kendilerinin muhafazası demek olduğunu anlatmamız gerekiyor. En mühimi de bu vatanı herhangi bir toprak parçasından ayıran ruhun farkına varmalarını sağlamalıyız. Aslında söz konusu kara propagandanın etkisinin artmasının esas sebebi de budur; yeni nesillere bu ruhu yeterince benimsetemiyoruz.

Derdi millet, vatan ve buraları vatan yapan ruhun bizi terk etmemesi olan herkesin bu sinsi erozyona karşı harekete geçmesi zaruridir. Gençlerimize anlatmamız ve hatırlatmamız gerekiyor ki vatan üzerinde yaşadığımız bir toprak parçasından fazla bir şeydir. Vatan bizi tarif eden şeydir. Vatan; adımız, tarihimiz, iddiamız ve geleceğimizdir. Vatan bizi özümüz kılan değerlerdir. Vatanı kaybettiğimiz anda kendimizi kaybederiz.

Vatanı sevmek, aslında kendini muhafaza etmektir; çünkü vatanı kaybedenin cismi de, ismi de, özü de zamanla değişir. Onların biz dediğimiz müşterek ruhla alakaları kalmaz. Onlar bizden birileri gibi ama bizden habersiz yaşarlar, çünkü durdukları yeri unuttukları için farkında olmaksızın aramızdan ayrılırlar. Önce kendilerinde, sonra çocuklarında ve nihayet torunlarında “evrenselleşir”, yani küresel köyün ortalama mensupları haline dönüşürler ki düşmanın istediği de budur. Kendimizi günde beş defa yüzümüzü döndüğümüz kıblemiz ile değil, başka kıbleler ile tarif eder hale gelmek, sıradanlaşmak ve sürüye karışmak demektir. 

Vatan, bize biz olduğumuzu sürekli hatırlatan ve iddiamızı korumamızı temin eden yerdir. İddiamız olmazsa biz olamayız. İddiamız küresel bir sürünün karşısında Allah’ın razı olduğu bir hayata muvaffak olma çabasıdır. Bizim hayat tarzımız dün bu topraklara Allah’ın adını yüceltmek için gelerek vatan yapan ecdadımızın hayat tarzıdır. Bugün bizler gençlerimize o hayat tarzının cazibesini hissettiremiyorsak, bu o hayat tarzı ile dirilemediğimiz içindir. Kendisi ile dirilemediğimizi ne çocuklarımıza ne de insanlığa teklif edemeyiz. Gençlerimiz ve çocuklarımız başka diyarların hayat tarzlarının özlemi ile buralara şaşı gözle bakar hale geldilerse bu bizim durduğumuz yerin doğru bir yer olmadığını gösterir. Hemen ve acilen neyin kaygısını güttüğümüzü, neyin mücadelesini verdiğimizi, neye üzülüp neye sevindiğimizi iyi düşünmemiz gerekiyor. Yoksa istikbalimizi ağyara kaptırmak işten bile değildir.

Biz ve gençlerimiz bugün bunu fark etmezsek bilelim ki bunun fena halde farkında olanlar var. Onlar dişlerini gıcırdatarak, kinlerini taze tutuyor ve sürekli hesap yapıyorlar. Yüzlerindeki sırıtışla bize hoş gözükmelerine aldanmamak gerekiyor. Vatanın kötü, yol kesici ve geleceği olmayan bir yer olduğuna dair yürütülen sinsi ve sistematik propaganda bir düşman projesidir. Burası bizimdir; şahsiyetimiz, inancımız ve kimliğimiz vatanla var olmuştur. Vatan bizimle mamur olacak ve bizi mamur edecek yerdir. Vatana kötü diyenler kötülüğün hain ya da gafil taşeronlarıdır.

Küresel vatandaşlık vaadiyle gençlerimizi hayvanlar gibi yaşamaktan başka amacı olmayan haymatloslara dönüştürmek isteyenler bin senelik bir hesaplaşmanın hıncıyla hareket ediyorlar. Biz bir an tökezlesek sırtlanlar gibi sırtımıza üşüşecekler. Çok fantastik konuştuğumuzu düşünen varsa bilsin ki Endülüs’te hesap tam 700 sene sonra tekrar görülmüştür. İstanbul ne kadar zamandır bizimdir, hesap edilsin. Gençlerimizi buralardan soğutarak, cennet diye nitelediğimiz vatanı ruhsuz toprak parçalarına dönüştürmek isteyenlere karşı teyakkuzda olmamız gerekiyor. Vatan bizimdir, vatanın istikbali gençlerimizdir, onlar milletin umudu, altımızda yatan dirilerin tasdik olunmuş rüyalardır. Düşmanın ve içimizdeki gafillerin o rüyayı kâbusa çevirmelerine fırsat vermeyelim.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle