Tercihimiz İzzetimizdir

Husayn, oğlu İmran Müslüman olduğu halde kendisi İslam’a girmemiş, itibarlı bir Kureyşliydi. Kavminin kışkırtmasıyla bir gün Peygamberimize giderek neden atalarının dinine karşı çıktığını sordu. Peygamber Efendimiz, oğul İmran’ın da olduğu kalabalık bir mecliste Husayn’a yer açtı, nezaket gösterdi ve inancı ile ilgili kritik sorular sordu. Gördüğü muameleden ve işittiği sözlerden etkilenen Husayn Allah Rasûlü’nün kendisine yaptığı Müslüman olma çağrısına olumlu karşılık verdi ve o gün İslam’la şereflendi.

İmran babası içeri girdiği andan itibaren olanı biteni tepkisiz seyretmekteydi. Peygamberi ile konuşan babasının önce ikna olması, ardından iman ile şereflenmesi ile sevinçle ayağa kalktı. Meclisin başından bu yana görmezden geldiği, hatta içeri girdiğinde başını çevirdiği pederinin yanına geldi. Büyük bir saygı ile onun başını, ellerini ve ayaklarını öptü. İmran’ın bu davranışı Rasûlullah Efendimizin gözlerini yaşarttı ve “Babası Husayn kâfir olarak içeri girdiğinde İmrân ayağa kalkmadı, dahası yüzüne bile bakmadı. Ama İslâm’a girince hakkını ödedi. İşte bu incelikten dolayı duygulandım” buyurdu.

Bir oğulun babasına karşı duruşunu belirleyen tavır, İslam’ın dostu, düşmanı ve izzetin adresini belirleyen tavırdır. Kiminle dost, kiminle düşman olacağımızı bize kimse söyleyemez, ancak dinimiz söyler. Biz sevgimizin yöneleceği yeri de, nefret ve düşmanlığımızın yöneleceği yeri de ona bakarak belirleriz. İslam olmak, Müslümanım dedikten sonra başka bir isim, sıfat ve nitelemeye ihtiyaç duymamak demektir. İslam olmak, dostu düşmanı belli olmak demektir, çünkü İslam olmak Allah’ın dostunu dost, Allah’ın düşmanını düşman olarak seçmek demektir.

İzzet, seçemediklerimiz ve içine doğduklarımızla ortaya çıkmış bir şey olamaz. İzzet, tercih ettiklerimiz ve içlerinde bulunmayı seçtiklerimizle ilişkili bir şeydir. Kimin yanında yer aldığımız ya da nerede durduğumuzu bize dinimiz söyler. Kıymet, Allah ve Rasûlüne yakınlıktadır. Biz Allah için sever, Allah için buğz ederiz. Şahıslara değil icraata ve o icraatta mündemiç mânâya bakar ve her zaman var oluşunu ve hayatını İslam ile tarif edenlerle birlikte olmaya gayret ederiz. Başımız Rabbimizle diktir, başı aynı şekilde Allah’la dik olanları tercih ederiz. Derdimiz güçlü ile olmak değil, derdimiz hakkın yanında olmaktır. Biliriz ki güç izzeti olana verilir. Gücü olan izzetli değildir, izzeti olan güçlüdür.

İzzet ve şeref bahsinde Allah’ın ölçülerine uymak, safları ayırmak ve dostu düşmanı tayin etmek insanlara karşı bir tavır değil, kendimiz ile Rabbimiz arasındaki sözleşmeye uymanın gereğidir. Bu tavır bizatihi cezbedici bir tavırdır. Allah için nerede duracağını tayin edenler ve burada azmedenler kendilerini aşmıştır. Kendisini aşabilenler, insanlar arasındaki nefis yarışının üstüne terfi edecek, küçük ve basit telaşelerin içerisinde bile gökleri işaret eden tavırlarıyla hakkın ve hakikatin adresi olacaklardır. Rabbimizden bizleri de bu zümreye dâhil etmesi niyazımızdır. Bir sonraki sayıda buluşmak ümidiyle hepinizi Allah’a emanet ediyoruz.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle